1.

4 1 0
                                    

"Tae, yine mi babanın odasına girdin!"

Bayan Kim içerden minik oğluna endişeyle sesleniyordu. Tae, babasının olmadığı her haftasonu çalışma odasının kapısını açık bulduğu ilk fırsatta içeri giriyor; Bay Kim'in dosyalarını karıştırıyordu.

Ön yüzünde sözleşme olan, arkası beyaz olan kağıtlara sürekli aile tablolarını büyük bir mutlulukla çiziyor. Fakat her akşam, minik bedeni azar işitiyordu.

Yine annesinin seslendiğini duyduğunda elindeki mavi pilot kalemi kapatıp koltuğun altına attı ve kağıtları küçük elleriyle zar zor toplayıp henüz yetişemediği masaya uzanarak koydu.

Fevri hareketlerle odadan çıkıp hafif zıplayarak kapıyı kapattı ve annesini gördüğünde ellerini arkada birleştirip mahçup bir şekilde kafasını eğdi.

Bayan Kim oğlunu korumaya çalışıyordu. Fakat her akşam aynı kaos ortaya çıktığında, bedeninin güçsüzleştiğini rahatça hissedebiliyordu. Lakin her şeye rağmen oğlunu korumak için savaş veriyordu. Bir annenin de yapması gereken şey bu değil midir zaten?

Dizlerinden destek alarak oğluyla boyunu eşitlemek için yere doğru eğildi güzel kadın. Yüzündeki buruk gülümsemeyle oğluna baktı ve çenesinden tutup kafasını kaldırdı. Başını yana eğip oğluyla göz teması kurdu ve kollarını açıp ona sarılmasını bekledi.

Korkuyla bekleyen çocuk, annesi kollarını açtığında sanki bu anı bekliyormuşçasına hiç düşünmeden annesinin boynuna atladı. Annesi kucağındaki küçük bedeni sardı ve nefes verip kahvenin en güzel tonu olan, hafif dalgalı saçlarını öptü.

Hafif titreyen ve henüz altı yaşında olduğu için doğru düzgün konuşamayan çocuk, kafasını annesinin boynuna gömüp burnunu çekti.

"Özür dilerim, bir daha yapmayacağım. Tanrıya yemin ederim anne kızmasın babam bana."

"Kızmasın babam bana.." ne kadar da aciz bir cümle değil mi? Altı yaşında bir çocuk olduğunuzu düşünün, yada tüm gün baktığınız oğlunuzun babasının baskısı yüzünden size bu şekilde yalvardığını düşünün. Acı verici bir durum, değil mi?

Bayan Kim ağlamak istemiyordu. Oğlunun onu ağlarken görmesini istemiyordu, gözyaşlarını herkesten gizlemeyi bilirdi. Dolan ve kızarmış gözlerini elinin tersiyle sildi ve zorla gülüp kucağındaki minik oğluyla ayağa kalktı. Kafasını çekip yüzüne baktı ve yanaklarına birer öpücük kondurdu. Kafasını tekrar boynuna gömdü ve odasına götürürken sırtını sıvazladı.

"Kızmayacak oğlum, toplarım şimdi anlamaz merak etme sen. Uyku vakti şimdi, güzelce uyu ki yarın Jeongguk'lara gidebil."

Odasına getirip, kendi bedeni kadar küçük olan yatağa yatırırken konuşuyordu Bayan Kim. Oğlu uykulu gözlerle dinlerken, arkadaşının adını duyduğunda az önceki halinden eser kalmayacak şekilde mutlulukla annesine baktı.

"Yarın onlarda kalabilir miyim? Lütfen anne, nolur."

Oğlunun ısrarına ve anlık değişen ifadesine karşı güldü güzel yüzlü kadın. Kafasını sallayıp oğlunun saçlarını okşadı.

"Beraber gideriz, kabul ederlerse kalırsın bebeğim. Uyu şimdi, seni seviyorum."

Kafasını heyecanla sallayıp yatağına uzandı, annesi kafasını imalıca çevirdiğinde sessizce güldü ve uzanıp yanağını öptü. Tekrardan uzanıp yan döndü ve bir elini yastığının altına diğerini de yanağına yaslayıp kısa süre içinde uykuya daldı.


**

"Bam! kes şunu gıdıklanıyorum!"

Kendi bedenine kıyasla kocaman olan köpeği zar zor ittirirken isyan edici bir sesle hem gülüyor hemde bağırıyordu. Kafasını belinden çektiğinde altından kalkıp mutfağa annesinin yanına koşar adımlarla kaçtı. Annesinin yanına geldiğinde bacağına sarıldı ve arkasına geçip yemek yapan annesine baktı. Mutfak önlüğünden tutup aşağı doğru çekti ve annesinin ona bakmasını sağlayıp yanaklarını şişirdi. Annesi sorgulayan bakışlarla baktığında Bam'ı işaret etti ve somurttu.

"Bam yine beni gıdıklıyor, bir şey söyle."

Bayan Jeon oğlunun bu hallerine dayanamıyordu. Yine aynı konu hakkında mızmızladığında kahkaha attı ve ellerini önlüğüne silip oğlunu kucağına aldı. Yanağını öpüp tarif edilemez kokusunu içine çekti ve Bam'ın yanına gidip kafasını okşadı.

"Yapma Jeongguk, seni sevdiği için yapıyor biliyorsun."

Minik oğlan iri gözleriyle annesine baktı ve omzunu silkip kollarını bağladı.

"Ama ben gıdıklanmayı sevmiyorum, banane."

Bam aldırış etmeden salondaki köşesine doğru gittiğinde yere sırt üstü uzandı ve oynamayı sevdiği çocuğu izledi.

Bayan Jeon nefes verip saçlarını okşadı ve kolundaki demir, özenle yapılmış saate baktı. Saat çoktan sekizi geçmiş, Jeongguk için fazlasıyla geç olmuştu. Oğlunun incecik beline sarılıp göz teması kurdu ve alnına gelen simsiyah düz saçlarını geriye atıp gözlerine baktı.

"Bir daha olursa tekrar bana gel, bizde onu gıdıklarız miniğim. Doğru yatağa gidiyorsun şimdi, arkadaşın gelecek yarın."

Bayan Jeon kucağındaki minik bedeni yere indirdi ve düşünceli yüzüne baktı. Jeongguk hangi arkadaşı olduğunu düşünürken kaşlarını kaldırıp annesine baktı.

"Taehyung mu gelecek?"

Annesi kafasıyla onay verdi ve sessizce heyecanla alkışlayan oğluna bakıp gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Beş yaşındaydı, Dünya'lar güzeli bir oğlandı Jeongguk. Annesi onay verdiğinde mutlulukla annesinin bacağına sarıldı ve gözlerini kapattı.

Annesi eğilip miniği kucağına aldı ve yanağını öpüp odasına doğru getirdi. Jeongguk uykuya dayanamazdı, annesi bunları yaparken çoktan kafasını omuzuna koymuş uyumuştu bile. Annesi odasına getirdiğinde dikkatle uyanmamasına özen göstererek tenine kıyasla kara saçlı oğlunu yatağına yatırdı ve üzerini örtüp masa lambasını yaktı. Nefes verip bir süre onu izledi ve uyuduğundan emin olduktan sonra odadan çıkıp mutfağa yöneldi.

18.06.2024

**

Selamlar, tutar mı tutmaz mı bilmiyorum ama böyle bir fikirle geldim. Bölümlerin ilk başları böyle olacak, sıkıcı gibi gelebilir ama ileriki bölümlerde anlayacaksınız aralarındaki bağlantıları. Bu yüzden sıkılsanız bile bölümleri atlamadan okumanız en büyük tavsiyem. Çocuk olarak başlayacaklar, hikayemizin temeli bu zaten. Ancak çok uzatacağımı düşünmüyorum. Yani en fazla ilk 5 yada 4 bölüm çocuk kalırlar. Hikaye ilerledikçe bölüm aralarında tekrar geçmişe dönebiliriz. İyi okumalar efendim.

-Lucas Brown

who are u? | TAEKOOKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin