(Kayıp Anı mezarlığı)
"Anne ben kayboldum"Sanırım ölseydim mezar taşımda yazan cümle bu olurdu; Anne ben kayboldum. kaybolduğum yerde vuruldum, vurulduğum yerde can çekiştim ,kanım aktı, kalbim durdu, nefesim kesildi ama ben ölmedim.Kendime ait bir mezarım vardı mezar taşıma yazılacak bir sözüm vardı benim ölmek için nedenlerim vardı oysa ki ben kaybolduğum yerde ölmeyi bile hak etmedim. Her şey çok karışıktı, karmakarışıktı bir bilinmezlik içerisindeydim ve benim bu kadar bilinmezlik içerisinde tek bildiğim hiçbir şey bilmemek istememdi. Belki de bu zaten başlı başına bir bilinmezliki.
Hayatım boyunca kendi içimde hep bir savaş verdim, fakat kendine verdiğim her savaşı kaybettim kaybetmek zorunda kaldım zira savaşım kendi çocukluğumlaydı çocukluğumla yaptığım her Savaş beni dokuz yaşıma, acıları ve yaralarıma götürüyor.
1. Bölüm: Mezarlıklar
Acının hissiyatı nasıldır bilir misiniz? Elimdeki Toprak kadar soğuk, içimdeki Ateş kadar sıcaktı. Evimdeydim fakat evim İlk defa bu kadar soğuktu. Gökyüzü karanlıkla kaplanmıştı birazdan yağmur yağardı. Gözlerimi kapattım. Sadece düşünmeye ihtiyacım vardı, sanki yeterince düşünmemişim gibi
Hayatımda 3 kere yemin etmiştim ilk ikisi çocukkendi, şimdi tekrardan yemin ediyorum. Bu yeminim ilk ikisi kadar masum değil, bu benim intikam yeminim. Kulağa basit geliyordu fakat yaşanmışlıklar hiç o kadar basit değildi.
Ben mutlu olmayı hiç hak etmemiştim bu beni üzmezdi beni üzen tek şey benimle beraber olanların da acı çekmesiydi. Kafamı kaldırıp gökyüzüne baktım, bir damla yaş düştü önce sonra ikinci damla şimdi de gök gürledi, gökyüzü parladı. Artık veda vakti gelmişti. Ayağa kalktım, son kez mezar taşına baktım ve belki de onun için son cümlemi kurdum
"Gökyüzü senin için hep parlayacak kardeşim"
Avucumda onun toprağa üstünde onun kanı ve kalbimde onun acısı ,bu bu bütün acı yaşanmışleıklardan daha zordu...
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve mezarlığın çıkışına doğru yürümeye başladım
Mezarlıktan çıkıp araziye doğru yürürken takip edildiğimin farkındaydım, bozuntuya vermeden kapişonlu şapkasını başıma geçirip yürümeye başladım. Arkamdaki birden fazla kişi beni takip ettiklerini açıkça belli ediyordu. Avucumun içi gibi bildiğim bu sokaklarda ne yapmam gerektiğini de gayet iyi biliyordum. Adımlarımı hızlandırarak sola döndüm ve çıkmaz sokağa girdim.
Sokak lambalarını aydınlattığı bu kuytu yer beni zerre korkutmuyordu. Eğer adamların niyeti beni yakalamak olsaydı şimdiye çoktan yakalamışlardı. Arkamdaki ayak sesleri kesildi, boş sokakta duyulan tek ses bizden çıkan nefes sesleriydi. Hâlâ arkam dönükken kalın ve boğuk bir ses konuşmaya başladı"buldu seni."hafifçe sırıtarak önümü döndüm.
Gitmişlerdi.
Yerde duran mektubu görünce yüzümde belli belirsiz bir gülümseme peydah oldu. Yavaş adımlarla mektuba doğru gidip onu yerden aldım, bulmuşmuş, anca başını bulur. Tam mektubu yırtmaya yeltenmiştim ki "Ada" diyen sesle kafamı kaldırıp sokağın girişine baktım.
Gelen Boğaçtı."Boğaç senin ne işin var burada?" tam yanıma geldiğinde durup etrafa baktı"Asıl senin ne işin var burada" gözleri elimdeki mektuba kaydı "ve o elindeki mektup ne?" kaşları sorgularcasına havaya kalktığında"Hiç" diye geçiştirdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Asi GECE
Ficción GeneralBu hikaye ben da dokuz yaşındayken gördüğüm bir rüyayla başladı. Geçmiş ediyor...