Üçüncü Halka

2 0 0
                                    

Ona dair hatıralarım yamalı da olsa zihnimde canlanıyordu, böylelikle Aslı'nın kim olduğunu da kısım kısım hatırlıyordum ve onun kim olduğunu bilmek içeriden bir elin midemi sıktığını hissetmeme neden oluyordu. Kendime gelmeye çalışırken Özgür'ün ağır adımlarla yanıma yaklaştığını duydum. Arkamı dönmeden sadece elimi geriye doğru uzatarak gelmemesini işaret ettim, daha önce çokça hissettiğim fakat yabancısı olmak için yalvarabileceğim iğrenç bir utanç tekrardan vücuduma yayıldı.

Sonunda ona döndüğümde gözlerine bakmadan burada tanıdığımız başka birilerinin var olup olmadığını sordum. Sorduğum soruyla beraber yağmurun çiselemeye başladığını yüzüm ve ellerime düşen yağmur taneleriyle fark ettim. 

''Bilmiyorum ama uyandığımız evin karşısındaki evde birinin daha olduğunu gördük, kim olduğunu ise göremedim.''

Derin bir nefes aldım, Aslı uyuyalı ne kadar olmuştu bilmiyorum ama yağmurun etkisiyle uyanmasının an meselesi olduğu kesindi. Çok vaktim olmadığının ve kafamdaki kefeleri hızlı tartmam gerektiğinin farkındaydım, pek de düşünmeden o an bana en doğru gelen çözümü ürettim.

''Ben gidiyorum.''

Ne dediğimi anlamamış gibi yüzüme baktı, az önce dediğimi tekrarladım ve cebimdeki telsizi çıkarttım.

''Frekanslardan biri mutlaka bana ulaşmanı sağlayacaktır, bir sorun olursa ben de sana ulaşacağım ama bu şekilde devam edemeyiz.''

Yüz ifadesi şaşkınlıktan acımaya evrilirken arkamı dönüp yürümeye başladım ve birkaç büyük adım attıktan sonra sadece ağladım. Nerede olduğumu bilmediğim gibi bir de ikinci kadın olduğum iğrenç zincirin esas kadını ile bu korku kapanında denk gelmiştim. İçimden acaba bilseydi beni öldürür müydü diye geçirdim ve sonrasında bu olasılığa olumsuz halinden daha yüksek bir oran verdim; izbe bir yerdeydik, en yakın yerleşim yeri neredeydi bilmiyorduk, beni öldürseydi cesedim bulunur muydu bundan bile emin değildik... Saçma sapan düşüncelerimle beraber yürürken ağaçların sıklaşmaya başladığını ve yağmurun şiddetlendiğini fark ettim; bütün bunlar tek adımlık mesafede olmuştu, sanki görünmez ekosistem sınırları vardı ve onu aştığınız andan farklı bir evrenin içine giriyordunuz.

Yağmura aldırmadan bir süre daha yürümeye devam edip sonunda bir ağacın dibine çömeldim. Ne kadar beklediğimi bilmiyorum ama bir süre sonra yağmur dindi, hava aydınlanmaya ve göz kapaklarıma ağırlık çökmeye başladı.

Gözlerimi tekrar açtığımda hava tamamen aydınlanmıştı ve buraya geldiğimden beri ilk defa duyduğum kuş sesleri etrafı kaplamıştı. Ağaca yaslanarak ayağa kalktığımda tüm bedenimin karıncalandığını hissedip bir süre ayakta ve ağaca yaslı şekilde bekledim. Sırt çantamı yerden almak için eğildiğimde kulağımın dibinden geçen, vızıltıya benzer sesle irkildim ve istemsiz bir çığlık attım. Ellerim ve ayaklarım tutmuyor gibiydi, kurşun olmadığını tahmin etsem de ne olduğunu anlayamamıştım, titreyen ellerimle silahımı omzumdan gövdeme sarkıttığım kılıfından çıkartmaya çalışırken aynı sesi tekrar duydum ve bu sefer tam karşımdaki ağaca saplanan okla yerimden sıçradım.

''Silahım var, yaklaşma!''

Kaç kişi olduklarını kestiremesem de birden fazla olduklarını gelen kıkırdamalardan anlamıştım. Silahımı gök yüzüne çevirip birkaç kere ateş etmemle gülüşme sesleri daha da arttı. Bedenim korkuyla sarsılırken en ilkel dürtülerim arkama bile bakmadan kaçmamı bağırıyorlardı. Kaçmadım.

Silahımı görebilecekleri şekilde ağacın yan kısmına attım ve ardından önümü dönüp ağacın arkasından çıkmak için bir adım attım. Attığım adımla beraber aynı sesi tekrar duydum fakat bu sefer ok karşımdaki ağaca saplanmamıştı çünkü kolum hızını kesmişti. Başımın döndüğünü hissettim, kolumdan yere ve kıyafetimin içinden bileğime süzülen kanın sıcaklığı yere yığılmama ramak kalmış gibi hissettiriyordu. Dizlerim titremeye başladığında bunun acıdan değil korkudan olduğunu biliyordum, dizlerimin üstüne çöktüm ve karşıya bakmamak için gözlerimi sıkıca kapatıp yalnızca dua ettim. Aralarında birbirlerini suçlayarak koşarak yanıma geldiklerini duyuyordum, beni istemeden vurmuş olmaları rahatlamama yetmemişti; bayılmamak için kendime yalvarıyordum.

''Bilerek yapmadım, gerçekten. O ağacın arkasından çıkacağını kestiremedim.''

Yüzüne bakmadım ve konuşmadım. 

Benim gibi dizlerinin üzerine çömelip elindeki bıçakla omzumun üzerinden kıyafetimin kolunu kesip koluma bağladı ve sadece sıyırdığına dair bir şeyler mırıldanırken diğeri silahımı tekrarda bana doğru uzattı.  Sonunda kafamı kaldırıp yüzlerine baktım ve silahımı aldım, bir an için içimden ikisini de vurmayı geçirdim ama yaralanan kolum sağ kolum olduğundan bunu yapamayacağımı anlayıp hiçbir tepki vermedim. 

''Seni gerçekten isteyerek vurmadım, vurmak isteseydim sıyırmazdı.''

Yüzümdeki öfkeyi saklamaya çalışırken gözlerimi kapattım, içimdeki öfke ile korku birbirleriyle başa baş giderken arkadaşı ekledi, ''ayrıca sana nişan alsaydı hedef kolun da olmazdı.''

Derin birkaç nefes alıp kolumdaki acıyı adrenalinden sıyrılıp ilk defa hissettim ve hem öfkeden hem de acıdan titreyen sesimi kontrol etmeye çalışarak teşekkür mü beklediğini sorup direkt olarak gözlerinin içine baktım. Takındığı alaycı tavır beni çileden çıkartmaya başlarken omuz silkip en azından pansuman için teşekkür edebileceğimi söyledi.

Cevap vermeden ayağı kalktım, beni durdurmamaları için içimden dualar ederek arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Duam kabul olmakla beraber etkisiz kalmış olacak ki beni durdurmadılar fakat arkamdan geldiklerini duymaya başladım, bir süre onları görmezden gelerek yürümeye devam etsem de sonunda pes edip arkamı döndüm,

''Beni boşu boşuna takip ediyorsunuz çünkü nereye gittiğime dair benim de bir fikrim yok, yani bilinçli hareket etmiyorum. Ayrıca siz benimle gelirken kendimi güvende hissetmiyorum, lütfen gidin.''

Son cümleyi söylerken sesimin incelmesine engel olamamıştım, gözlerimi sıkıca kapatıp ağlamamak için minik bir nefes alıp bir süre içimde tuttum. Sorun beni takip etmeleri değil, sorun kolumun yaralanmış olması ve bu durumun şuan gelebilecek tüm tehlikelere karşı beni tamamen savunmasız kılmasıydı. Diğerine göre daha uzun boylu ve yapılı olan aramızdaki birkaç adımlık mesafeyi kapatıp yanıma geldi, söylediğim şeylerin hiçbirini duymamış gibi yaparak sadece kolumun nasıl olduğunu sorduğunda birden tüm gücüm tükenmiş gibi hissettim ve olduğum yere çökerek hıçkırarak ağlamaya başladım, aklımdan binlerce korkunç olasılık geçirdim, hepsinin sonunda ölüyordum. 

Yaptığım şeyi beklemiyor olacaklardı ki ilk birkaç saniye her ikisi de hiç tepki vermedi fakat kısa süre sonra demin benimle konuşan hiçbir şey söylemeden yanıma oturdu ve sırtımı sıvazlamaya başladı, elinin sırtımda olması daha şiddetli ağlamama sebep oldu.  Bir süre sonra ağlamaktan yoruldum ve sesli hıçkırıklarım sessiz iç çekmelere dönüştü. 

''Sana zarar vermek isteseydim verirdim, seni ne kadar güvende hissettirir bilmiyorum ama senden olmasa da burada olmaktan biz de korkuyoruz; birlikte hareket edersek kolay olur belki de.''              

Söyledikleri bana güvende hissettirmemekle birlikte biraz da olsa telkin etmişti, ayağa kalkmama yardım etti ve bu sefer aynı hizada yürümeye başladık. Tek vasfı kafamızı daha fazla karıştırmak olan buraya nasıl geldiğimiz ve kim olduğumuza dair akıl yürütmeyi bir kere daha onlarla yaparken yürümeye devam ettik...                                                                                                  

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jun 22, 2024 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

ZincirWhere stories live. Discover now