Olay hiçbir zaman kim için ne kadar para harcadığın değildi aslında. Hiçbir zaman da kimseye aldığın herhangi bir şeyi kıskanmadım. Dile de getirmedim zaten ama sen hep en çok benim için para harcadığını söyleyerek savundun kendini ben ne zaman onlara gösterdiğin ilginin yarısını bana göstermemenden şikayet etsem. Tek sorunum beni hiçbir zaman onları umursadığın kadar umursamamandı hep. Eve geldiğinde ilk sorduğun hep onları nerede olduğu ya da yemek yiyip yemedikleri olurdu. Sonra beni sorardın hep. Sadece kendim için yemek hazırladığımda hep bencillikle, nankörlükle suçlardın beni. Onlara hiç beni sormazdın ama. Onlar kendileri için yemek hazırlarken hiçbir zaman beni düşünmezlerdi mesela. Sen de beklemedin bunu onlardan zaten.
Hep düşünüyorum da benim yemek yiyip yememem senin umurunda bile değildi. Yeme bozukluğum olduğunu fark ettiğinde bile başına bela olacağımı düşündüğün için kızmıştın bana.
Çok iyi hatırlıyorum oğlunu neden psikiyatriste götürdüğünü sorduğumda verdiğin cevabı. "Karanlıkta uyuyamıyormuş." O an ne kadar çok gülmek istemiştim, onu da hatırlıyorum. Sadece karnı ağrıdığı için hastaneye koştuğunuz günü de hatırlıyorum mesela. Sandığının aksine ondan nefret etmiyorum. Onu kıskanmak aklımın ucundan bile geçmiyor. Kıskandığım şey ona olan sevgin işte. Onun yaptığı her şeyin senin için bir mucize değeri taşımasını, onu bana savunurken yaptığın gibi beni hiçbir zaman onlara karşı savunmamış olmanı, senin gözünde hiçbir zaman onun çabalamadan göründüğü kadar şahane görünemeyeceğim gerçeğini, vesaire.
Konu benden açıldığı her seferinde onunla kapanıyor mesela, sen fark ettin mi bilmem ama bu her seferinde beynime küçük iğneler batırılıyormuş gibi hissetmeme sebep oluyor benim. Hatta sonra fark ettim ki diğer insanlar bile aynı şeyi yapmaya başlamıştı. Bana sorulan sorunun sonunda, o ortamda olmasa bile, sana döner ve onun ne kadar harika olduğundan bahsederlerdi. Onun iyi olduğu bir konuda iyi olabileceğimi düşünmezdin hiçbir zaman. Senin için ondan daha iyi bir seçenek yoktu. Onun için her zaman yanında bir yer vardı ama bir süreden sonra bana tahammülün kalmazdı.
Doğmadan önce erkek olduğumu düşündüğünüzden bahsederdin, bebeklik fotoğraflarımız ortaya çıktığında. Orada bile en az benim fotoğrafım vardı. Bunu söylerken yüzünde bir ifade belirirdi, hiç unutmuyorum. Tam bir hayal kırıklığı diyemem ama mutlu değildin işte. Yüzünde sanki bir oğlun daha olsa neler olacağını hayal ediyormuşsun gibi bir tebessüm, gözlerinde bir dalgınlık vardı. Galiba bu yüzden küçükken ne kadar katlanılmaz bir bebek olduğumdan bahsediyordun sürekli.
O ise beni hiçbir zaman sevmedi. Hep küçükken tatlı olsam da büyüdükçe 'gıcık' olduğumu söylüyordu hep. Bana bir kez kardeşim dediğini duydum sadece ve bana sadece bir kez sarıldı. Ona da sen zorlamıştın, dört yaşındaydım ama asla unutamam bunu. Çok ağlamıştım beni sevmiyor diye. Belki o zaman da üzüldüğün için değil ağlamama tahammül edemediğin için yapmıştın bunu, bilmiyorum.
Bana olan sevgisizliğini hiçbir zaman anlamamıştım aslında. Ta ki benden ömür boyu nefret etmesini sağlayacağım o şeyi yapana kadar. Haklıydı da. Ben olsam sinir krizi geçirirdim sanırım ama o sadece ağlamıştı. Onu en son o zaman ağlarken gördüm galiba. Ama seni daha sonra da bana o gün olduğun kadar nefret dolu bakarken gördüm. O gün uyuyana kadar ağlamamın sebebi beni dövmen değildi. Canımın acısını hiçbir zaman çok fazla hissetmedim ama sanırım kendimi bildim bileli insanların gözlerinin içine baktığım içindi, benden nefret ettiğini bakışından anlayabiliyordum. Sonra abimin ve babamın gözlerinde hayal kırıklığını gördüm. Bir de iğrentiyi. Oğlunsa hiçbir zaman yüzüme bakmadı bir daha. Şimdi, yıllar sonra, bile hala onunla göz göze geldiğim zamanlar bir elin parmaklarını geçmez. İşi düşmedikçe benimle konuşmaz bile. Beni kardeşi olarak görmüyor muhtemelen.
Abimle benzediğimizi fark ettim. Bayağı hem de. Ama o erkek ve ben kızım bu yüzden onun oğlunla takılması gerekiyor. Sen hep böyle düşündün en azından. Bir yere kadar abi kardeş ilişkimiz vardı aslında. O beni dövene ve siz onu abim olduğu şeklinde savunana kadar. İki yıl boyunca yüzüme bakmadı, suçlu olan benmişim gibi. Belki buna ben bile inanabilirdim, beni neden dövdüğünü bilmeseydim. Gerçi siz de biliyordunuz ama çok fark etmedi sizin için. Benden büyük bir erkek olması yeterdi. Belki benden küçük olsa bile önemi olmazdı. Tekrar konuşmaya başladığımızda ise sürekli bana laf sokmaya çalışan, bana laf atmak için yer arayan bir adam olmuştu. Ve bunu o kadar mutlu görünerek yapıyordu ve her konuda haklı olduğuna o kadar emindi ki ben bile bir şey diyemiyordum karşısında. Belki de ihtiyacım olduğunda beni savunacak biri olmadığını bildiğim içindi.
Babam ise tuhaf bir adam. Ben biriyle tartıştığımda hep karşımdaki kişiyi savunur ama bana hep bir sorunum olduğunda onunla konuşmamı söylerdi. Benim haklı olabileceğim ihtimali hiçbir zaman, hiçbiriniz için var olmadı. Sonra da benim haklı olmamı düşünmeyi bırak, haksız olabileceğiniz ihtimalini bile düşünmediğinizi fark ettim. Bense hep hatalı olabileceğimi düşünüyordum. Haksız olmama imkan olmadığı zamanlarda bile.
Küçükken hep sana beni sevip sevmediğini sorardım. Rastgele bir anda oldurdu bu ama genelde düşünmekten ağlayacak hale gelene kadar beklerdim sormak için. Sense hep "Neden sevmeyeyim ki?" derdin. Bir süre önce bir arkadaşım bana onu sevmediğim konusunda yalancı bir sitem halindeyken ne dediğimi fark ettim. "Neden sevmeyeyim ki?" Sonra kafamda aynı düşünce dönüp durdu hep. Tüm gün, tüm gece ve ondan sonraki gün. Ben hiç kimseye 'seni seviyorum' demedim. Çok sıkışmadıkça, karşımdaki çok ısrar etmedikçe ve ben yalan söylemekten çekinmediğim sürece hiç yapmadım. Yalan söylemek zorunda olmamın sebebi sadece ne hissettiğimi bilmememdi. Bir insanı bırakamayacak kadar kıskanınca mı seviyor oluyordum yani? İşte ben senin de bana hep bu cümleyi kurduğunu hatırlayınca acaba sen de mi beni sevip sevmediğini bilmiyorsun diye düşündüm. Çok fazla düşündüm hem de. İştahımı kesecek, gecenin bir yarısı uyanıp kalemimi elime almamı sağlayacak kadar.
Kısacası, anne; sana söylemek istediğim çok fazla şey var. Hep "hala söyleyecek bir şeyin varsa ölmeye hazır hissetmiyorsundur" diye düşündüm. Sonra fark ettim ki konuşsam da bitmezmiş. Seni kırabilecek bütün insanlar, ihtimaller ortadan kalkmadan söyleyeceklerin tükenmezmiş. Günün birinde, ki umarım bu evden uzaklaşmayı başarmışımdır, haberimi alacaksın. Ve, belki tamamen değil ama sebeplerimden biri sensin. Hep bencil olduğumu söyledin kendin de. Bunu düşünerek yaşamanı isteyecek kadar bencilim. Yani eğer birazcık da olsa iyi bir şeyler hissettiysen hiç bana karşı, umarım düşünürsün. Umarım bununla yaşamaya alışamaz, azıcık da olsa kendinde hata payı aramayı öğrenirsin.
anneme, 26.06.2023'den