1

13 3 54
                                    

Güne başlarken hiç bu kadar dinç, istekli ve bir o kadar sabırlı başlamamıştım sanırım. Kahvemi yudumlarken dava için atladığım bir kısım var mı diye de düşünmeden edemiyordum. Kapımın ziliyle düşüncelerimden ayrılıp kapıya doğru yöneldim. İçeri kendini atan Sunyeon'a baktım. Soluk soluğaydı, terler boşaltıyordu.

"B-ben  galiba yapamayacağım." Kaşlarım çatılırken devam etti.

"Boşandıktan sonra daha kötü olacak gibi geliyor, Seon."

Ağzım aralandı ve geri kapandı. Daha sonra Sunyeon tekrardan söze atılmadan konuştum.

"Yeon, duruşmaya saatler kaldı ve bu iş bugün bitecek. O adamın sana yaşattıkları bugün son bulacak. Artık üzülmeyeceksin bile. Dava için çok iyi bir savunma hazırladım.  İstediğimiz gibi ilerlerse düşündüğümüz tazminatın çok daha fazlasını bile alabiliriz."

Düşünceli ve endişeli bakışlarıyla evin içinde volta atan arkadaşıma sakin olmasını söylesem de sakin kalamıyordu. Kolay bir şey değildi , elbette. Evliliği bitiyordu sonuçta. 

• 

Evlendiklerinde nikah şahidi olan da bendim. Sunyeon'un lehine görevimi yaparak avukat olan da benim. Hayat böyledir işte. Bazen karşınıza çıkan insanın sizin için en doğru insan olduğunu, vazgeçilmez ve bir o kadar eşssiz olduğunu düşünürsünüz ama hayır, kimse kişinin kendinden daha önemli değildir. Bu hayatta kişi en çok kendine değer vermelidir. 

Soluklu birkaç saatin ardından adliyeye vardık. Sunyeon'un kini ve heyecanını yüzünden anlamak zor değildi. Çok saygın ve zarif kıyafetlerinin içinde kızgınlığı yüzüne de vursa güzelliğinden ödün vermiyordu. Müvekkilim ya da arkadaşım diye demiyorum gerçekten güzel kadındı, Yeon. 

Düşüncelerimi bölen karşı taraftan gelen Park Jihoon (Yeon'un eşi) ve avukatı olmuştu. Avukatı Güney Kore'nin en bilindik avukatlarından biri olan Jeon Jungkook'du. Bu avukat beyefendi hakkında dönen o kadar laf ve söz vardı ki herkes dinlediğinde hayretler içinde kalıyordu. Karşı tarafın avukatını mahkeme anında kendi savunmasını kullanarak ağlatıp, avukatın mahkeme salonunu terk etmesine yol açacak kadar iyi savunmalar yaptığını duymuştum. Evet , belki de çok iyiydi ama ben kendime güvenen bir avukatım. Jeon'dan yana kalır bir avukatlığımın olduğunu düşünmüyorum. Bu özgüvenimin sebebini inanın bilmiyorum ama böyle hissetmem her zaman doğru yolda olduğumu gösterdi.

Gözlerimiz birbirine değince düşüncelerimden tamamen arındım.

"Sayın, Park Sun-Yeon ve meslektaşım Lee Seon. Umarım iyisinizdir."

Tok ve kendine güvenen sesi beni irite etse de gülümseyerek cevap verdim.

"Sayın, Jeon Jungkook. Size de merhaba. Gördüğünüz gibi gayet iyiyiz. Umarım sizde iyisinizdir."

Gözlerini bir saniye bile ayırmadan cevap verdi.

"Müvekkilim, Park Jihoon ve ben gayet iyiyiz. Sorduğunuz için teşekkür ederim. Mahkeme salonuna ilerleyelim isterseniz."

Jihoon gözümün içine içine sırıtarak bakıyordu. Sanki sonucunun ne olacağını bilir gibi. Yaptığı davranış gerçekten mantıklı bir insanın yapacağı bir şey değildi. Tabi, elimdeki kayıtlardan haberi yoktu. Bu bakışının sebebi ancak bu olabilirdi.


Mahkeme saatlerce sürmüştü. Bu ünlü avukatımızla savaşmanın pek kolay olmayacağını elbette biliyordum. Ama kendim de dişli bir rakip olduğumu göstermiştim. Belli kanıtları mahkemeye sunarak olayı lehimize çevirmiştim. Belki anlaşamadığımız kısımlar olmuştu ama asıl hedeflediğimiz çiftlik evini mahkeme kararıyla alabilmiştik. Park Jihoon ,nam-ı diğer Sunyeon'un eski eşi olacak herif, bu durumdan hiç hoşlanmamıştı.Bu hiç umrumda olmadığı kadar Jungkook'un umrundaydı. Jeon'un atladığı kısım ise şuydu; elde tüm maddi değeri yüksek olan şeyleri korumuştu ama manevi değeri yüksek olan çiftlik evine dikkat etmemişti. Sunyeon maddi değeri olan bir şey istemiyordu ya da şöyle söylemem gerekirse derdi para değildi. Onun istediği intikamdı. Bu da benim en sevdiğim hazlardan biriydi belki. 

REVENGEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin