Bu kadar, buraya kadardı.
Ben salıncağın dibine kadar göçerek oturmuş, kaybolmayı dileyerek zincirlere tutunmuştum.
Oysa önümde, ay ışığı ve sokak lambaları sayesinde seçebildiğim ince hatta zarif diyebileceğim silüetiyle dikiliyordu.
Hiçbir şey söyleyemedim. Az önceki bütün kelimelerimi yutmaya, onun işitmemiş olmasını sağlamaya çalışır gibi birkaç sonuçsuz çabaya giriştim. Sonra aynı sessizliğe ayağının altında ezilen oyun parkının çakıl taşlarını ekleyerek yaklaştı. Yanıma, boştaki salıncağa oturdu.
Hafifçe kendini sallamaya başladığında ben put gibi durmayı sürdürdüm.
"İyi misin?" dedi sonra, çok sonra.
Ne kadar zaman geçtiğini veya neden ikimizden birinin kalkıp gitmediğini bilmiyordum. Cevap verip vermeme arasında tökezledim. Soğuk bir rüzgar esti sırtıma doğru. Ayakkabımın ucu bir taşı başka tarafa fırlattı.
"Değilim." dedim.
Onunla ilk defa konuşacaktım. Ayrıca sebebini bilmiyorum, bu kez rol yapabilmeye ne gücüm ne de isteğim vardı. Sadece, iki normal insan gibi konuşabilmemizi umdum.
"Ben de değilim."
Cevabına açıkça şaşırdım ancak karanlıkta bunu görmediğinden emindim, umursamadım. Onun gibi sallanmaya başladım.
Devam etti.
"Hiçbir şey yolunda gitmiyor."
"Evet," dedim boğuk kaçan sesimle. "Yoluna koyamıyor insan."
Kısık bir sesle güldü. Ayaklarını daha çok gererek uzattı, artık hızlıca sallanıyordu.
Tuhaf bir durumdaydım. Beni tanımış mıydı anlayamıyordum. Üstelik beni tanıdıysa bile, nihayet mumu sönmüş Soomin mi, Soomin'in çatlak kuzeni miydim onun için, bilmiyordum. Beynimin bu bulmacayı çözmesini bekleyemezdim.
Zaten, her iki ihtimalin gerçekliğinden de nefret ediyordum.
İki türlü de onun için kötü biriydim çünkü.
Yani, her şekilde kötü bir insandım ben. Bu yüzden kaçmak istedim. Hemen şimdi kalkıp parktan çıkmak...
"Hep buraya mı gelirsin," diye sordu beni aklımdaki fikirlerden çekip çıkararak. "İyi hissetmediğinde yani?"
Başımı çevirip ona bakma cüretinde bulundum. Benim tarafıma değil, ileriye, muhtemelen sokak ve evlerin ışıklı manzarasına odaklanmıştı.
İleri geri sallandıkça gölgelerin yeni kuytularına kaçtığı suratını inceledim. Çenesinin sivri kıvrımlarını seçebildim. Parlak büyük gözlerine çıktım sonra.
"Evet. " diyerek sorusunu cevapladım. Daha fazlasını eklemek istesem de tuttum kendimi. Nitekim göz ucuyla bile beni gördüğünü sansam, onu sadece kafa sallayarak yanıtlayacak, kelimelerden kaçınacaktım.
"Pardon, seni rahatsız etmek istememiştim," deyip ayaklarını çakıllı zemine vurdu, salıncağı durdurdu. "Tanışmadık bile. Ben Felix."
Uzattığı eline döndüm. Beklentiden başka duyguyu okuyamadığım ve ilk defa bu kadar yakından görebildiğim suratına baktım. Çilleri vardı. Profil fotoğrafında maske takıyordu ve karşılaşmalarımda uzaktan seçememiş olmalıydım. Şimdi, belki de ay ışığı yüzünden, yanakları üzerine yıldız tozlarının yerleştiğini düşündüm.
Belli etmeden sırtımı dikleştirdim, elini kavradım.
"Ben de Seungmin."
"Seungmin." diye tekrarladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
revenge - seunglix ✓
Fanfictionsausagef3lly: sil oyunu kolsuz çöp seni [texting] [yan ship: hyunin]