Barış karnıma kafasını bastırmış üstümde uyuyordu. Hayır, adam ayı gibiydi kaldıramıyordum da. Elimi kıvırcık saçlarının arasından geçirdim. Ben mi onun civciviydim, o mu benim civcivimdi belli değildi.
Ama o çakma sarıydı, bense doğallığın ta kendisiydim. Düşüncelerim Barış'ın elimi ısırması ile bozulmuştu, minik bir inleme bırakınca sırıttı.
"Ya Alper, dün gece yeteri kadar ısırmadın mı, piç!"
"Sana da günaydın, güzelimm."
Gözlerimi devirmek istesemde onun uykulu ve yakışıklı suratı gözümün önündeyken bunu yapamamıştım, adama zaafım vardı...
"Bir posta daha atalım mı, yavrum?"
"Alper, sabrımı sınama çakarım bi tane. Ben bu kadar kaba bir insan değildim, beni sen kaba yaptın, adi insan!"
"Ya pikaçum, sabah postası atardık iştee.."
"Alper, hayvan mısın?"
"Valla öyleyim, limonum."
"Yaa öyle mi, mööle o zaman."
"Rarrr..."
Sırıtıp göğsümün üstünde hırlaması beni istemsizce gülümsetmişti.
"Hırlayan öküzüm bee, sarı öküzüm benim."
Karnıma verdiği öpücükle kızardım ve kıkırdadım.
"Ama benim vücudum buna dayanmaz."
"Niye dünkü beş turdan sonra ağır mı gelirr?"
"Ya hayır salak, üstümde yattığını için vücudum eziliy'o. O anlamda dedim."
"Tamam, tamam. İnandım, aynen."
"Alper, harbi ayağım uyuştu."
"Kalktık be, bi cilve yapak dedik içine ettin şerefsiz."
Dedi ve üstümden kalkıp dolabına yürüdü. Sadece baksırıyla yürüyünce (onu da benim çıplak kalmam şartıyla giyinmişti) kızarıp başka tarafa baktım.
"Ya Alper, kapatsana üstünü!"
"Dün adımı inleyerek tişörtümü çıkartan da eniştemdi zaten."
"ALPER!"
"Sinirlenme hemen, pikaçum. Şaka yaptım."
"BANA BAK, SOKARIM O GÖTÜNE ELEKTRİĞİ DE, SENİ DE GÖRÜRSÜN!"
"SOKTA GÖREYİM HADİ!"
Tam yataktan kalkacaktım ki belimdeki ağrıyla inledim. Barış bir kahkaha patlattı,
"NOLDUUU, ELEKTRİĞİN Mİ SÖNDÜ FENERLİ PİKAÇU? KALKAMIYO'N MUUUUU?"
Harbiden kalkamıyordum. Sanki doğuruyordum, öyle bir acı vardı vücudumda. Gözlerim dolmuştu, ama beş posta atarsak böyle olurdu tabi... Ağzımla da bi beş posta daha atmıştım zaten.
"İsmail?"
Yanıma geldi, altına gri bir eşofman giyinmişti ama üstünde hâlâ birşey yoktu.
"Kalkamıyorum tabi, şerefsiz."
Dedim istemeden ağlamaklı çıkan ses tonumla. Bana baktı ve başıma bir öpücük kondurdu.
"Özür dilerim, yavrum. Gel seni giyindireyim, beraber kahvaltı yapalım olur mu?"
Başımı salladım, birden beni kucağına alınca çığlık attım. O ise kıkırdadı ve üstümü yarı yarıya örten beyaz çarşafla beni dolabın yanına götürdü.
"Ya Alpeer, utandırmasana..."
"Bebeğim, yavrum, güzelim, dün beş posta atıp inlerken utanmıyor muydun?"
"Ya o ayrı, bu ayrı Alper."
"Tamam gülüm, tamam."
Dolabın yanında ki koltuğa beni oturttu ve dolabı açtı. İçinden bol bir sweatshirt çıkartıp bana döndü ve giyindirdi. Sonra yeni bir iç çamaşırı aldı, tam beni giyindirecekken onu durdurdum.
"Hocam o kadarda değil, o kadarda değil."
"Aman al, yedik sanki... Dicem de yedim zaten."
"BARIŞ."
Barış ona Barış dediğimi duyunca ağzına sahte bir fermuar çekip elindekini bana verdi ve arkasını döndü. Gülümsedim ve giyindim.
"Tamam mı?"
"Hm, hm..."
Arkasını döndü, gözü baldırlarıma kayınca kızardım ve kaşlarımı çattım.
"Ne bakıyorsun, pis sapık?"
"Karımı inceliyorum, ben bu taş gibi hatunu nereden buldum diye. Offf, bak bak kaslara bak ölücem şimdi..."
"Alper git, don getir bana."
"Böyle güzel sanki ya."
"ALPER!"
"Of tamam, tamam..."
Barış dolaptan kısa bir şort çıkartıp bana verince ona 'cidden mi' bakışları attım. Sonra oflayıp giyindim, hareket ederken kasıklarım sızlıyordu. Şerefsiz dün nasıl vurduysa artık...
Ben kendi düşüncelerimle boğuşurken Barış dolaba yaslanmış beni izliyordu. Dudağının ısırıyor olması pekte iyiye işaret değildi.
"Alper, sapıksın yemin ediyorum."
"Senin sapığınım, yavrum."
"Kaldır beni köle, acıktım."
"Pekala, prensesim."
Dedi ve beni kucağına aldı elleri kısa şort yüzünden açıkta kalan baldırlarımdaydı. Bu ufak detayı boşvermeye karar verdim ve beni mutfağa getirdi, tezgaha oturttu.
"Bebeğim bugün ne yemek ister?"
"Muhlamaaa."
"Hemmmen geliyor, pikaçum."
Gülümsedim, muhlamayı ilk ondan duymuştum. Rize'de yapılan bir yememiş, ama mükemmel birşey... Alper'im yapınca ayrı güzeldi tabii.
O malzemeleri çıkartırken ben tezgahta oturmuş ayaklarımı sallıyorum.
"Alpeer."
"Hm?"
"İndirsene beni."
Beni tekrar kucağına alıp koltuğa götürdü, elime kumandayı verdi ve mutfağa geri gitti.
E ben her seferinde böyle hizmet göreceksem hep sevişeyim bu adamla. Televizyonu açtım ve ne bulduysam izlemeye başladım.
Barış elinde muhlama tavasıyla içeri girdi ve sehpaya koydu. Yanıma oturdu, gülümsedim ve ona doğru yanaştım.
Kolunu omzuma attı ve muhlamaya ekmek bandırıp ağzıma verdi. Bacaklarımı kendime çektim ve Barış'a iyice yapıştım. Birlikte filmi izlerken muhlamamızı yedik...
______________________________________
654 kelime
Ne yazdığım hakkında hiçbir fikrimi yok👍🏻
Smut bekliyen kardeşim bir sonra ki bölüm yazarım 💙💛
Tek sorun bir sonra ki bölümü kaç yıl sonra yazacağım :]
VE FOTOĞRAF ÇOK GÜZEL AMKKKKKKKKKK