0.1

1K 16 16
                                    

"Alin kalk artık, yeter!" güne abimden yediğim yastıkla başlamak güzeldi. Of, gerizekalı.

"Beni ne yapacaksın sen? Bensiz bir iş yapamıyor musun abi? Am biti gibi peşinde dolaştırıyorsun beni." üstüme attığı yastığı gelip aldı.

"Konuşma da giyin. Benimle antrenmana gidiyorsun, köle." şok içinde gözlerimi açtım ve yataktan kalktım. Abim de gülümserken hızla boynuna atıldım ve ayaklarımı havaya kaldırdım. Beni etrafında döndürürken başımı boynunun girintisine gömüp güldüm.

"Ya abi, ne zamandır istiyordum. Ciddi misin!"

"Hiç olmadığım kadar." beni yere indirdiğinde alt kattan bir ses geldi.

"Hadi, hızlı olun biraz." ses biraz tanıdıktı, kafamı trabzanlardan eğdiğimde bu kişinin Barış Alper Yılmaz olduğunu anlamam da uzun sürmemişti. Ona doğru gülümsediğimde, içten bir gülümsemeyle karşılık verip el salladı. Geri abime döndüm.

"Ben giyiniyorum o zaman?"

"Tamam güzelim, aşağıda bekliyoruz seni Barış'la beraber." abimin Galatasaray oyuncusu olmasının faydalarını ilk defa görüyordum. Hoş, bundan sonra bu durumu iyi değerlendirecektim. Ha, bu arada benim abim Kerem Demirbay. Evet, dayı olan, ta kendisi.

Hızla odama geçip kapımı kapattım ve pijamalarımı çıkartıp altıma bol bir pantolon giydim. Üstüme ise beyaz, kısa atlet şeklinde bir crop giydikten sonra dolabımı açtım. Aldığım şeyler üstüme siyah bir deri ceket, kafama da beyaz bir şapkaydı. Bence hiç de fena olmadım diye düşünüp aynanın karşısında kendime baktıktan sonra hızla odamın banyosuna girip yüzüme su çarptım. Makyajımı da çok abartılı olmayacak şekilde yaptıktan sonra artık hazırdım.
Telefonumu komodinden alıp cebime attım ve kapımı açtım.

"Ben hazırım!" diye içeriye seslendim merdivenlerden inerken. Salona doğru bir bakış atıp ayakkabılarımı almak için ayakkabılığa doğru ilerledim. Ensemde hissettiğim öpücükle başımı kaldırdım, bu abimdi.

"Abi, öpme ensemden. Huylanıyorum!" o gülerek kapıya doğru ilerlediğinde peşinden gelen Barış'a gözüm takıldı, telefonuyla ilgileniyordu. Gözlerimiz kesiştiğinde ise birbirimize gülümsedik.

Ayakkabılıktan ayakkabılarımı aldıktan sonra kapıya ilerledim. Abim ayakkabısını giyip hızla hazırlanmış, dışarıda bağcığını bağlıyordu. Ben de ayakkabılarımı giyip dışarı çıktığımda sıra Barış'taydı. O da ayakkabılarını giydi, giyene kadar onu izledim. Anlatıldığı kadar karizmatikti, hatta ekrandan göründüğü halinden daha karizmatikti. Bende yalan yok, bu çocuk cidden yakışıklı.

"Alin, hadi gel. Ne duruyorsun?" gözlerimi daldığım yerden çektiğimde abimin bana attığı sert bakışlarla karşılaştım. Mahcup bir ifadeyle yanından geçtim ve kilidini açtığı arabanın ön koltuğuna oturdum. Saniyeler sonra abim yanıma, Barış ise arkaya oturduğunda artık hazırdık. Araba çalıştı, yolda hiç konuşmadan ilerliyorduk. Ama dakikalar sonra bu sessizlik rahatsız edici olmaya başlamıştı.

"Şarkı mı açsak ya?" arabanın ekranından müzik uygulamasına girdim ve öncelikle Barış'a doğru döndüm. Telefonundan video kaydırıyordu.

"Barış, hangi şarkıyı açmamı istersin?" ekrandan başını kaldırıp telefonunu kapattı ve cebine koydu. Müzik açma fikri ona da mantıklı gelmiş olmalıydı.

"Hm, bilmem. Murat Boz olabilir, 'Janti' aç." gülümseyip ekrana döndüm ve arama yerine şarkıyı yazıp çıkan sonuca tıkladım.

"Ya yok mu şöyle bir Müslüm Baba açmamız? Murat Boz nedir Allah aşkına?" abim rahatsızca söylenirken omuzuna vurdum.

"Sabah sabah efkâr mı yapalım geri zekâlı? Eğlenmene baksana sen, açtık işte ne güzel." kafasını bana çevirip yan bir bakış attı ve yola devam etti.

"Gözü karaydı, siyahtan, kömürdü! Silahtı, vururdu, delerdi tek bakışta!" Barış şarkıyı söylerken gülerek ona döndüm. Bu sefer ben söylemeye başladım. "Yürüyünce saatler dururdu! Zamanmış mekanmış, dünya kimin umurunda? Ah be gülüm, sana benden nasıl janti bir yar olur? Sen beni ittin," ardından beraber söylemeye başladık. "Bilemezsin kendimden geçtim. Gelemem kendime yar! Gelemem kolay kolay; o zaman," Barış'a döndüğümde ikimiz de güldük ve bağırarak şarkıyı devam ettirdik.

"Gel yanımda kal! Gel de bu gece yıkılsın, yoluna kul köle gönül kapılmış ağlarına! Beni tanırsın, bir kere sevdim, yanarım aşkım adına! Ve bu gece yıkılsın, yoluna kul köle gönül kapılmış ağlarına. Başım önde kapına geldim, yalanı da gör arada, acı kuluna!" araya müzik girdiğinde bir kahkaha patlattım. Barış da gülerken abim hiç oralı değilmiş gibi sakince arabayı sürüyordu. Onun hiçbir ifade olmayan suratına daha fazla gülerken Barış'ın telefonunun çaldığını duydum. Ona doğru döndüm.

"Alo, efendim Kero? Ne diyorsun oğlum, geliyoruz işte. Dayı ve kardeşiyle... Ne yapacaksın Allah aşkına? Ay, evet! Tamam... Berkan orada mı? İyi, kapat." telefonunu kapatıp cebine koyduğunda sırıtarak ona baktım.

"Kim o?"

"İsmi gereksiz bir lavuk aradı da." güldüğümde gözleri sadece birkaç saniyeliğine gülüşüme kaydı.

"Kim o gereksiz lavuk, Kerem Aktürkoğlu mu yoksa?"

"Tam da üstüne bastın biliyor musun?" abim konuştu.

"Ne diyor?"

"Alin'in kız olup olmadığını sordu. Dayı ve kardeşi dedim ya..."

"Beni tanımasına rağmen neden böyle bir şey söyledi ki?" dedim merakla. Barış dahil bütün takımla aslında önceden karşılaşmıştım, tanışmalarımız sadece el sıkışmayla olmuştu ve Kerem de abimin tek kardeşinin ben olduğunu biliyordu.

"Bilmem..." dedi Barış alt dudağını büzerek. Güldüm, önüme döndüğümde tesislere az kalmıştı ve ben belli etmesem de çok heyecanlıydım. Hepsiyle, bütün takımla ilk defa adam akıllı kaynaşacaktım.

"Alin, açsana bir Müslüm Baba." abimin sesiyle ona bakıp ofladım.

"Senin de inadın inat amına koyayım. Çok gıcıksın ya." ekrana uzanıp arama kısmına 'Affet' yazdım. Çıkan sonuca tıkladığım an abimin sırıttığını hissettim, şarkıyı başladığında bağırarak söylemesiyle ise neye uğradığımı şaşırmıştım resmen.

"Eğer seni kırdıysam, darıl bana! Ama bir gün, beni ararsan, bak ruhuna!" Barış da devam ettirdiğinde bunu beklemiyordum.

"Birden gecem tutarsa, güneşi çevir bana! Sevgilim, bağışla. Biraz zor olsa da..." dayanamayıp ben de söylemeye başladım ve evet, sonunda arabada abimin istediği efkâr ortamı oluşmuştu.

"Affet beni akşamüstü, gölgem uzarken! Öğleden sonra affet, ne zaman istersen! Affet beni gece vakti, ay doğmuş süzülürken! Sabaha kalmadan affet," ardınan burayı hepimiz birlikte bağırarak söyledik. "Tam ayrıldık derken!" Barış'ı dikiz aynasından görebiliyordum, o da beni izliyordu zaten. Gözlerimi ona diktiğimde ikimiz de sustuk. Abim şarkının en güzel yerini söylemeye başladı.

"Çünkü sen, çölüme yağmur oldun! Sen geceme gündüz oldun, sen canıma yoldaş oldun, sen kışıma yorgan oldun!" biliyordum, bizim Barış'la yaşayacağımız bir şeyler olacaktı. Henüz neler olduğunu kestiremiyordum ama biz gerçekten bir şeyler yaşayacaktık...

iyi basladim iyi

bal, barış alper yılmazWhere stories live. Discover now