bölüm bir; bak keyfine

69 10 26
                                    

Neredeyse her gece olduğu gibi o gece de bekçi misali uyumamış olan genç oğlan güneşin ilk ışıklarının odasına girmesiyle elini koyduğu klavyeden çekti ve gözlerini kapattı. Güneş karanlığa alışmış olan gözlerine vuruyor, görmesini zorlaştırıyordu.

Bu durumda zar zor da olsa oturduğu sandalyesinden kalktı ve perdeyi çekmek adına birkaç adım attı. Nihayet içerisi tekrar karanlığa bürünürken kaşlarını çatmayı bırakmıştı, sandalyesine oturup kulaklığını kafasına taktı.

Arkadaşı Emre'yle beraber sabahlara kadar online oyun oynamak onlar için her günün adeti haline gelmişti. Bu durumdan tabii ki annesi Nilüfer hanım ve ablası Tuğba oldukça şikayetçi oluyordu. Gece geç saatlerde duyulan şiddetli çığlıklar çoğu gece uyuyamamalarını sağlıyor ve kalkıp Arif'i uyarmaya gidiyorlardı.

Ama nafileydi dedikleri Arif'in bir kulağından giriyor öbüründen çıkıyordu. Her gece ne kadar ses yaptığını umursamadan kafasına göre takılmaya devam ediyordu.

Yine o gecelerden biri daha bitiyorken masanın üzerindeki kasesinden bir cips aldı ve ağzına götürdü, o sırada Emre bir şeyler geveliyordu. "Kardeşim ben çıkıyorum oyundan, işlerim var bugün."

Arif daha ağzındaki lokması bitmeden duydukları karşısında şaşkınlıkla konuşmuştu ne de olsa Emre de kendisi gibi ev kuşuydu ve dışarı çıkmak onların kalıbına tersti. "Ne işi lan? Bi' de dışarıda?"

Emre küçük bir kahkaha patlatırken "Geçen hafta oyunda bi' kızla tanışmıştım ya bahsetmiştim sana da, bugün onunla randevum var." demişti.

"Hadi oradan taşak mı geçiyorsun o'lum benimle?!" Arif'in bir anda yükselmesiyle Emre olduğu yere mıhlanmıştı. "Ne kızıyorsun lan sakin ol önce bi' ,hem sen karı kız bulsan fırsatı kaçırır mısın?"

"Kaçırırım kardeşim." Arif etrafını kolaçan etti ardından kapının olduğu yere küçük bir bakış atarken sessizce fısıldadı. "Kadınlarla işim olmaz benim."

"Doğru lan." Emre'nin attığı yüksek sesli kahkahanın üzerine gözlerini kısarak küçümseyici bakışlar atmıştı ona ekran üzerinden, sanki görebilecekmiş gibi. Şu anda görüntülü konuşmuyor olmalarına dua ediyordu. "Siktir git Emre."

"Gidiyorum tamam." Emre hâlâ gülmeye devam ederken Arif dayanamadı ve konuşmayı sonlandırdı. Sıkıntıyla oflarken koltuğu etrafında döndü bir süre. Şimdi ne yapması gerekiyordu? Düşünürken gözlüğü burnunun ucuna düşmüştü, onu olması gereken yere doğru ittirdi.

Tam o sırada kapısı çalınmadan açıldı ve içeri ablasının girdiğini tahmin etti, genelde kapıyı çalmadan giren o olurdu bu yüzden arkasını döndüğünde karşısında Tuğba'yı gördüğüne hiç şaşırmamıştı.

"Arif!" diye sinirle çıkıştı genç kız ve Arif olduğu yerde rahatsızca kıpırdandı. "Ne oldu?"

"Ne demek ne oldu, bugün nişanlım gelicek haberin yok mu senin?! Dur tahmin edeyim kesin bizi dinlemedin." Tuğba'nın kızgın bakışlarının altında küçüldüğünü hissediyordu Arif. Eriyor ve küçücük oluyordu, korkuyla cevap verdi. "Tamamen unutmuşum." sonra bakışlarını kaçırırken ekledi. "Ne zaman geliyordu?"

"Birazdan burada olur. Önce bizimle kahvaltı yapacak o sırada seninle tanıştırmayı düşünüyorum malumunuz odandan çıkmadığın için hiç tanışamadınız." iki elini belinde kovuşturmuş ayakta dikilerek bekledi bir süre, Arif'se sadece kafa sallamakla yetinmişti.

Tuğba tam kapıya uzanmış çıkacaktı ki aklına gelenle tekrar arkasını döndü. "Sakın bu kıyafetlerle çıkma karşısına. Doğru düzgün şeyler giy. Bir de şu gözlüğü çıkar lenslerini tak."

plastik çiçekler , arcenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin