Derin bir nefes çektim tüm ciğerimi doldururcasına. Etrafımı çeviren ağaçlar, dere ve çiçeklerle bir bütün gibi hissettiğim günün bu anı en sevdiğim andır benim için. Başka bir zaman dilimi olmasa da olur hatta.
Ben, güzel kırmızı dere yatağım ve derenin durgun suyundan görebildiğim ay.
Gülümseme benzeri bir ifade oluşturuyordu bu güzel ışıltılı yuvarlak parça benim yüzümde. Her zaman izlemek isterdim hatta o yerden kaçabildiğim her an buraya koşardım, soluğumu burada alırdım her zaman. Bazen nefes alamayacak durumda olduğum olurdu. Dövülmekten nefesim kesilirdi hatta. Kimi zaman yürüyemez hale gelirdim kimi zaman ise boğulduğum ama hiçbir zaman buraya gelmemezlik yapmazdım. Her gece burada yarım saat kadar geçirir sonra güzel hapishaneme geri dönerdim tıpış tıpış.Şimdide o zamanlardan biriydi zamanım yaklaşıyordu. Son bir bakış attım sevgili dolunayıma. Güzel gülümsemelerimden birini sundum ona bugün için dua ettim içimden.
'Anne, ne olursun bugün canımı yakmasın çok fazla. Korkuyorum. '
Ellerimi kucağımda birleştirdim nazikçe. Bembeyaz saçlarım ve gümüş rengi gözlerimle gecenin karanlığında deredeki yansımamla göz göze geldim. Bana hep böyle söylerlerdi. "Ay'ın çocuğu. " Saçlarımın beyazlığından mı, tenimin duruluğumdan dan mı bilemem ama insanlar güzel bulurlardı beni. Fakat bu güzellik benim gibi oğlan çocuğuna bir lanetti anlaşılan. Yoksa yıllardır bu çektiğim neden?
Daha fazla oyalanamazdım. Akşam yemeği vaktiydi ve geç kalırsam yine çok kızardı. Alel acele topladım kendimi. Yerleri süpüren açılmış sargı bezlerimi ve dizinin altındakı bol şortu da indirdim iyice. Kıyafetim muhtemelen dilenciler den daha kötüydü. O yüzden tek tip ve ucuz şeyler giyer gözlerim kendimi. Sahi gizlendiğim tek kişi vardı şu koca ormanda ya.
Koşar adımlar ile ezberlediğim orman yollarından geçip çaşlık bahçeye vardım. Kocaman ve kimsesiz ormanın ağaç olmayan tek kısmı burasıydı fikrimce. Yıllardır sadece dere yatapına ve buraya geldiğimden unutmuştum sahi iznim de yoktu ya gezmeye o da ayrı bir hikaye.
Eve vardıpımda kapıdaki şövalyeler kapıyı açtı bekletmeden. İçeri adımlayıp üzerimi silkelenin kendimce. Önümden her zamanki gibi bir sürü hizmetçi geçiyordu. Evde yok sayılıyordum her zamanki gibi. Bana O'ndan başkasının bakması yaşaktı zaten. Bakanı gözünü kırpmadan öldürürdü çünkü çok yapmıştı zamanında bunu.
Büyük yemek odasına girdim destursuz bir şekilde. Korktuğum an gerçekleşiyordu şuan. Yetişememiştim. Çoktan oturmuştu masaya. Sesim ile döndü bana ellerini göz hizasında kavuşturmuş izliyordu şimdi beni. Avıyla oynayan Avcı gibi.
Bir şey söylemeden yanına oturdum ben de. Her zamanki yerime bana bakmaya devam ettiğini biliyordum. Ellerini kucağıma koydum ben de öylece kafamı ayıp bekledim bir şey demesini.
"Nasıldı bugün Göl kenarı güzelim." Dedi pek soruyor gibi değildi her zamanki gibi benden yanıt beklemiyordu.
"Güzeldi." Dedim ince sesim ile. Boğazımı temizledim sonra. Kafamı kaldırdım ardından. Böyle ezik durmamı da sevmezdi o. Ve bugün ay çok güzel yandıyordu dere yatağına. Yani güzel bir gündü benim için. O'nu kızdırmasam iyi olucaktı.
"Güzeldi? Ve? " Dedi kaşları çatık bir şekilde.
"Güzeldi... Kinsey. " Diye yanıtladım onu. Adını söylemem hoşuna gidiyordu her defasında. Gülümsediğini gördüm. Elinin tekini yanağıma yaklaştırdı ve kırılgan bir eşyaymışım gibi hafifçe okşadı.
"İyi gidiyordun. Ama kurtulamayacaksın Luke. Benim güzel aşkım. Yemeğini ye. Sonra odama gel. " Dedi ve kalktı masadan.
Ne olucapını biliyordum tabii ki. Ve asla kurtulamayacağımı da. Kaderimi kabullenmiştir artık eskisi kadar acıtmıyordu. Bir kez umutlanırsan hep umutlanırsın sonuçta. Acımasız gözleri sadece bana dokunduğunda yumuşuyordu. Tabii onun sevgisi beni korkutmaya yetiyordu.
Yemekten yiyemedim sadece masada oturdum boş boş. Hizmetçi içeri geldiğinde ben put gibi duruyordum öylece irkilerek kendimi geldim ardından.
"Efendim, seni bekliyor yukarıda. " Dedi sert sesi ile. Kalktım yavaşça yerimden yüzüne dahi bakmadan geçtim yanından. Arkamdan ise seslice.
"Havaya bak bana kral sanki. Götveren. " Dediğini işittim. Bu muameleye alışıktım gerçi. Bu evdeki herkes başıma gelenler brnim suçum ya da hak etmişim gibi davranıyordu bana. Oysaki 10 yaşında iken güzeller güzeli bembeyaz saclı ve siyah gözlü annem ile evde oturup yemek yaparken ve gülüşürken içeriye bir düzine muhafızın girmesi benim suçum değildi. Annemin "cadı" Olarak suçlanıp yakılması da. Ve benim ertesi günü Kinsey adındaki bu yabancıyla uyandığım zaman da benim suçum yoktu. Buraya gelmeyi ben seçmemiştim. Ya da ailemi.
Merdivenleri birer birer atlatıp sonunda odasına ulaştım. Ama ayaklarım geri geri gidiyordu resmen. Olacakları ezberlemiştim artık. Kapıyı çaldım.
"Gel güzelim. Gel. " Dedi içeriden Kinsey. Kapıyı yavaşça aralayıp içeri adımladım bende. Ardımdan kapatıp yatağına ilerdedim. Ayakta durup ondan gelecek bir darbeye hazırladım kendimi gözlerimi kapatıp.
"Aç gözlerini. " Dedi soğuk bir ses ile ve yanıma yanaştı ayağa kalkıp. Gözlerimi açıp ona diktim. Oldukça soğuk ve sert bakıyorgu siyah gözleri.
"Hatanın farkındasındır umuyorum Luke. " Dedi aynı soğuklukla.
"Evet... Kinsey. " Dedim titrek bir nefes vererek.
"O zaman.. Neden? " Dedi uzun bir soluk çekti ve devam etti.
" NEDEN O SİKTİĞİMİN MASASINA ZAMANINDA OTURMUYORSUN LUKE!? "Sıktığı elini karın boşluğuma yumruk artarak değerlendirdi. Ben iki büklüm kadılıp nefes alamazken Kinsey omuzlarımdan tutup kaldırdı beni.
"Dik dur güzelim benim daha bitirmedim konuşmamı. " Ardından bir yumruk daha attı yüzüme.
"Ben o masaya gelmeden. Sen o masada oturup. Beni bekliyceksin Luke. Unuttun mu kurallarımızı?! Oyunbozanlık yaparsan... " Tekmelenerek yere attı brni yaka paşa ve üzerine çıkıp devam ettirdi lafını. Yine de yüzümün sızlaması ve kulaklarımın çınlamasından tam duyamamıştım onu. Gözümün önü kararıyordu. Ve gittikçe zorlanıyordum nefes almaya. Hırıltılı nefesler verirken üzerinden kalktı. Bacaklarımın altından ve belimden kollarını geçirerek yatağa yatırdı beni nazikçe. Üzerine ince bir pike serip yatağı dolaştı ve ışığı kapattı. Üst gövdesini çıplak hale getirip yanıma uzandı ve kocaman yatakta dibine girerek belimden sıkıca sarıldı bana. Çok geçmeden nefesi düzenli hale geldi ve uyuduğunu anladım. Sıktığı kolu yüzünden canım iyice yanıyordu ama bir şey bile dersem bunun iki katını yerdim o yüzden gözlerimi kapattım.
O kadar mide bulandırıcı hissediyordum ki... Neresi olsa buradan iyidir diye düşünüyordum. Beni ne öldürüyordu ne de güldürüyordu. Beni bildiğin süründürüyordu. Annemi saclarımız beyaz diye katleden ve 'cadı' olmak ile suçlayan insanlar özellikle de Kinsey neden beni öldürmedi ler çok merak ediyordum. Hatırladığım kadarıyla ile kraliyet emri bile verilmişti annemi öldürmek için. Bir sürü asker gözlerimin önünde annemi sürüklemişlerdi. Beni de başka bir arabaya koyup götürmüşlerdir ondan uzağa. Ama çığlıklarını ve inlet işlerini hala hatırlıyorum tabii. Asla eksilmiyor kulaklarımdan. Yemek yaparken ki mutluluğu ve güzelliği gözüme geliyordu hep annemin.
"Güzellik iyi bir kalbin olmadıkça hiçbireydir Luke. Sakın bunu unutma. " Derdi hep annem... Ama iyiliği ve her akşam dualar ettiği tanrılsr onu kurtaramamıştı. Nitekim beni de öyle. Yine de belki bir umut dolunay geceleri dua ederdim bugünkü gibi.
'Lütfen bugün daha az acı çekeyim' diye.
Herzaman da daha fazlasıyla gelirdi bana eski yaralara yenisini eklerken tanrı sadece izliyordu sanırım.
'Sadece yüce tanrım. Yarın dere yatağına gidecek kadar güçlü olabileyim. ' dedim içimden ve acılarımı dindirmeye çalışarak uyumaya çalıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dolunay °BxB°
FantasyGüzelliğini Ay'ın ışığından alan bir oğlan Oğlana takıntılı bir sosyopat Bir krallık ve bir katil. Eşcinsel bir kurgudur. (şiddet, kan, küfür vb. ögeler vardır.)