Yine bir mahkemeye gitmek üzere evden çıktım ve merdivenleri inip sitenin otoparkına indim. Arabama bindim ve Adalet Sarayı 'na doğru yola çıktım. Bu sırada müvekkilimi aradım ve Adalet Sarayı' na varıp varmadıklarını öğrendim.
-Daha evden çıkmamışlar! Sanki dava benim davam.-
Hayatı söz konusu olan sensin. Sanki sen ceza alınca benim hayatımda bir şey değişiyor. Değişiyor tabii, dava kaybediyorum! Tamam sakinleşmem gerekiyor. Kesinlikle iyiyim. Asla 18 yaş altı, ergenliği ağır basmış , olgun düşünemeyen ve havalı olacağım diye her şeyi yapan insanlar karşıma geçip ahkâm kesince ya da özverili davranmadıklarında sinir sistemim bozulmuyor. Ne alakası var canım.Adalet Sarayına ulaştığımda arabayı park ettim ve saatime baktım. Daha mahkemeye yarım saat olduğunu gördüm. Neyse ki her ihtimale karşı dosyaları dünden yanıma almıştım. Dosyaları da kucağıma alıp içeriye girdim ve mahkemenin olacağı asliye ceza mahkemesi salonunun önünde müvekkilimi beklemeye başladım.
Yaklaşık 5 dakika sonra geldiler ve müvekkilimin ailesinin söylediklerini dinledim. " Afet Hanım lütfen oğlumu kurtar. Daha çok genç önünde koca bir hayatı var. Tamam bir suç işledi ama bunun farkında ve pişman lütfen oğlumu kurtar..."
Bu cümleyi dava sürecine kadar kaçıncı kez duydum ben bile kestiremiyorum ama artık bir sonuca bağlamam gerektiğini düşünerek söze girdim, "Sevinç Hanım sizi anlayabiliyorum. Elimden geldiğinin en iyisini de yapıyorum ve bu zamana kadar da sayılı dava kaybettim. Size en başında da hiçbir zaman suçlu bir müvekkil kabul etmediğimden bahsettim. Ama sizin uzun ve zorlayıcı ısrarınızdan dolayı da kabul etmek zorunda kaldım. Siz oğlunuzun hayatını doğal olarak önemsiyorsunuz ve bunun için çabalıyorsunuz. Zaten bu durum bir anne olarak en doğal hakkınız. Ama şimdi dönüp de oğlunuza bakmanızı tavsiye ederim. O kendi hayatını pek de umursamıyor gibi. Mahkeme tarihine iki hafta kala ne oldu da bu kadar umursamıyor olmuş olabilir bunu da bir düşünün derim. Çünkü şu anda hakim karşısına bu hâlde çıkarsa ' İnsanların pisikolojileriyle oynamayı çok severim , istediğimi yaparım.' gibi bir izlenim yaratır ve sizin bu durumda en az cezayı alması umudunu unutmanız gerekmekte. ""Afet Hanım hani ceza almadan oğlum kurtaracağınızı söy-"
"Pardon Sevinç Hanım bunu özür dileyerek söylüyorum ama bu zamana kadar dava hakkında onca görüşme düzenledik ve ben size her seferinde cezayı en aza indirmeye çalışacağımı söyledim. Ama siz gelip de bana bunu söyleyemezsiniz. Sizi anlıyorum oğlunuzu düşünüyorsunuz ama oğlunuz kendi hayatını önemsemiyorken sizin çabanız boşuna. Çünkü şu anda ne kadar pişmanlık duyduğunu dile getirse de aynı şeyler tekrarlanabilir. Belki cezasını çektikten sonra da akıllanmayacak ve yine aynı hatayı yapacak. Zaten bu mahkemelerin ve cezaların amacı da bunun önüne geçebilmek değil mi Sevinç Hanım. Bana bunu söyleyin."
"Siz de haklısınız." dedi ve oğluna çaresiz bir bakış attı.
Yaklaşık on dakika geçti ve müvekkilin ismi duyuruldu ve duruşma salonuna çağrıldı. Sanıklar dinlendi ve Sayın Hakim tokmağını vurdu. "Karar!," diyerek sonucu açıklamaya başladı. "Sanıklar dinlendi ve bunun sonucunda sanık Mert Yılmaz 'ın müşteki Gökçe Tuna 'ya izinsiz uyuşturucu vermek , taciz ve tecavüz etme suçundan dolayı sanık Mert Yılmaz 'a üç yıl üç ay hapis cezasına çarptırılmıştır." Hakimin bu sözünden sonra Sevinç Hanım ağlayarak oğlunun yanına gitmeye çalışıyordu acı çığlıklar eşliğinde. Onun bu tavrı oğlunu kaybetme korkusu ya da orada başına bir şey gelir mi duygusu ama nedense oğlunun suçunu da hiç göz önünde bulundurmuyor. İşte beni en çok sinirlendiren de bu ya. insanlar hep kendi menfaatleriyle dolu hayatlarını yaşıyorlar ve istekleri üzerine yaptıkları şeylerin neyi nasıl mahvettikleri hiç umurlarında değil. Tabii ki de günümüzde bu tarz düşünmeyen insanlar da var ama bunun sayısı da maalesef bu oranın neredeyse çeyreği bile değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
En Büyük Mücadelemsin
Teen FictionKendilerini dış dünyadan soyutlamış , her ne olursa olsun " Önceliğim kariyerimdir!" diyen iki inatçının hırçın aşkı .....