Demir'in dairesi tam olarak hayal ettiğim gibi değildi. Beklediğim şekilde oldukça yüksek bir rezidansın üst katlarından birindeydik, bana sanki bir balina kadar büyük gelen oldukça geniş camlardan aşağıda ki karınca görünümlü insanları, arabaları izliyordum. Bu kadar yüksekte olduğumu bilmek, görmek nefesimin kesilmesine neden oluyordu ama içimde korkuya dair tek bir kırıntı bile yoktu. Çünkü o buradaydı, geniş sırtını giydiği beyaz gömlekten bile izleyebiliyordum, arkasını dönmüş mutfakta benim için kahve hazırlıyordu. Elinde ki dumanı tüten iki kupa ile bana doğru döndü, bakışlarımız kesiştiğinde dudağının bir kenarı kıvrıldı, sakallarının altında bir hazine gibi gizlenen gamzesi içimi eritti.
Sıcak kupayı kendi büyük ellerinden benim ellerime verirken saçlarıma ufak bir öpücük kondurduğunu hissettim. Dışarıda ki sıcak havanın etkisiyle olduğuna inanmak istesem de bu ufacık öpücük tüm ruhumu yaktı, kavurdu. Kupayı iki elimle kavrarken bakışlarım ona döndü. Kumral saçlarında, yorgun görünen ama hala değerli bir taş gibi parlayan ela gözlerini izledim. Gözlerinde farklı duygular sisler halinde dans ediyorlardı, neler düşündüğünü, gözlerinde gezen o sislerin ne dediğini merak ediyordum. İstemsizce alt dudağımı dişlerimin arasına aldım, bir kalem olsaydı yanımda onu ısırmak odaklanmama daha yardımcı olurdu eminim. Gözlerinin önünden bir sis dalgası daha geçti, daha farklı, daha önce gördüklerime benzer ama daha güçlü, daha aç, daha istekli, daha...
"Bana öyle bakmaya devam etmemelisin."
Bedenim girdiği transın içinden çıkarak irkildi, kaç dakikadır izliyordum gözlerini bilmiyordum, mahcup gözlerimi hızla ondan çekerek salona çevirdim. Ağzımdan bir özür kaçacağı sırada bunu anlamış gibi kocaman ellerinden birini belime doladı, beni yavaşça kendisine doğru çekti. Bana her dokunduğunda, adımı her söylediğinde, benimle olduğu her an öyle tepkiler veriyordu ki bedenim, kendimi kontrol edemiyordum. Belki de benim için hala bir yabancı olması gereken adam bana her dokunduğunda bedenim dahası için yalvarıyordu, şehvet dolu bir dokunuş olmasına gerek yoktu bunun, ufacık, masum, öylesine bir öpücüğün devamı için bile deli oluyordum. Belimde ki elin beni daha sıkı sarmasını, onun kocaman, sert ve sıcak bedenine daha sıkı, daha sert yapışmak istiyordum, bu düşünceler zaten alevler almış yüzümü daha da kızartıyordu.
Onun dokunuşunun altında kıvranma noktasına geldiğimi anlayan Demir'in parmaklarını gevşetmesini hissettim, bunun için ne kadar minettar olmam gerekse de hala beni daha sıkı sarmasını istiyordum. Gözlerim hala ona dönmüyor, meşenin en koyu tonlarından, yaprakların en derin, en koyu yeşillerinden oluşuyordu salonu. Büyük ve rahat görünen koyu kahve koltukların üzerinde ortama sıcaklık katan yeşil yastıklar vardı, aynı şekilde meşeden yapılmış kahve masasının altında bütün tonların birbiriyle uyum içinde dolandığı, el yapımı olduğu belli olan bir halı vardı. Benim neredeyse üç katım kadar büyük olan televizyonun çevresinde birbirinden farklı kilden yapılmış heykeller, figürler, birbirinden farklı yazarlara ait olan kitaplar vardı. Kitapların çoğunun eski basım oldukları belliydi, ister istemez onun sıcak dokunuşundan ayrılıp kitaplara doğru adımladım. Kahve kupamı bir köşeye dikkatlice bırakırken, birkaç saniye sonra ellerimin arasına oldukça eski olduğunu düşündüğüm bir kitap aldım. Siyah deri bir kapağı vardı, kapağın üzerinde önceden altın harflerle bir şeyler yazılmıştı ama hepsi silinmişti, ne yazdığını anlamak imkansızdı. Parmaklarım yavaşça kapağı çevirdi, solmuş, sararmış, yıpranmış sayfalara özenle dokundular.
Birkaç nefes süresi sonra dikkatim artık eski kitapta değil, kitaplığın raflarında ki çerçevelere takılmıştı. Bir aile fotoğrafı. Üzerinde bir fransız beyefendisinde görebileceğimiz türden takım elbise olan bir adam, saçları gür, bakışları sert ama sıcak, büyük duran ellerinden biri yanında ki ince belli, bakışları güneşe benzeyen kadının belinde, diğeri küçük bir kız çocuğunun. Adamın bakışları ne kadar sertse yanında ki kadının o kadar sıcak, içten. Zarif ellerinden biri önünde ki küçük çocuğun omzunda, diğeri karnının üzerinde, sanki orada bir can varmış gibi. Resimde ki küçük kızın gülümsemesi kocaman, üzerinde beyaz, prenseslere yakışır ışıl ışıl bir elbise var, sarı saçlarını iki kurdele tutuyor. Dünyanın en mutlu ailesi gibi görünüyorlar, özellikle ufak erkek çocuk. Kumral saçları aynı dokuda olduğunu hissediyorum, parmağım fotoğrafın üzerinde gezerken parmaklarımda onun saçlarının yumuşaklığını hissediyorum. Ela gözlerinin üzerinde sisler yok bu sefer, parlıyor gözleri, iki çift yıldız gibi. Yüzünde sakalları yok, gamzesi apaçık ortada duruyor bu sefer, büyüleniyorum küçük çocuğun güzelliği karşısında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Shopping List / Texting
ChickLitEcmel bilmediği bir numarayı alışveriş listesi için kullanır.