Gözümü alan güneşin kavurucu sıcaklığı tenimi yakarken dalga sesleri beynimdeki düşüncelerin hepsini alıp götürüyor gibiydi. Zaten esmer bir kızken son haftalarda daha da bronzlaştırıyordum kendimi. Yeni moda bu sayılırdı çünkü. Heves ne kadar dalga geçse de kendimi her halimle beğeniyordum."Ya kızım gölgeye geç Allah aşkına karardın iyice."
"Heves, bıraksana kızı. Hem senin de ondan aşağı kalır yanın yok. Daha fenasın hatta."
Derya'nın söylediği şeyle sırıtıp yattığım yerde doğruldum. Heves kaşlarını çatıp kendine baktı kontrol eder gibi. Takıntısı vardı bu konuda. Güneş kremini boca etmeden çıkmazdı evden dışarı. Gerçekten de benden esmerdi.
Onların didişmeleri çoktan başlamışken ayağa kalkıp esnedim. Normalde tek gelecektim sahile ama bir türlü yalnız kalamıyordum burada. Zaten küçük bir yerdi Urla. Heves ve Derya ile de küçüklükten beri hep dip dibeydik. Kardeşim gibiydi ikisi de. Tabii onların arasında sürekli inkar ettikleri ayrı bir çekim vardı ama o ayrı mevzu.
Kulaklığımı takıp denizin kıyısında yürümeye başladım yavaş yavaş. Üstüme bol bir tişört geçirmiştim.
Bir süre yürüdükten sonra gözüme çarpan şeyle kulaklığımı çıkardım. Sahilin üst kısmına -diğer binalardan uzak bir yere- restoran açılmıştı. Daha önce görmemiştim burayı. Lüks bir yere benziyordu.
Daha da yaklaşıp merdiven ve kayalıkları aşarak yaklaştım restorana. İçimde bir his uyanmıştı anlamlandıramadığım.
İnsanlar içeri koliler taşıyordu. Bir sürü çalışan ve başlarında duran bir kadın.
Kadını incelemeye başladım istemsizce. Kahverengi saçları dikkatimi çeken ilk şey olmuştu. Alnına dökülüyordu bukleleri. Üstünde keten siyah bir pantolon ve leoparlı iç gösteren bir gömlek vardı. Parfümünün cezbedici kokusu burdan bile burnuma geliyordu. Bir elini dekoltesinde gezdiriyor diğer eliyle de çalışanlara yer yön belirtiyordu.
Fazla dikkatlı bakmış olacağım ki kadın huzursuz olup sağına yani bana döndü bir anda. Göz göze gelmiştik nihayet. Belirgin kazayakları ve kırışıklıkları, çilleri...Güzelliğine güzellik katıyordu sanki.
D
Yeterince gergin bir gün yaşıyorken bir de Ozan'ın tuhaflıklarıyla uğraşıyordum.
"Ozan'cığım tek başıma yetişemiyorum işlere, tahmin edebiliyorsundur. Hem kolum yeni iyileşmişken-"
"Deniz gören de kolileri tek tek sen içeri taşıyorsun sanar. Altı üstü başlarında duracaksın adamların. İşim çıkmasa gelecektim zaten, biliyorsun. Melis'e ayıp oluyor şimdi, kapatıyorum."
Ağzımı açıp bir şey söylememe izin vermeden suratıma kapatmıştı. Derin bir iç çektim. Her zamanki gibi yine yalnızdım.
Telefonu masaya fırlatıp restorandan çıktım. İş başa düşmüştü.
"Evet arkadaşlar, yavaş olalım lütfen...Gökhan'cığım, şarapları dikkatlice ve kağıda yazdığım düzene göre yerleştir raflara olur mu? Neslihan sen de yardım et lütfen."
İnsanlara 'emirler yağdırırken' bir his doğmuştu içime. İzleniyormuş hissi.
İrislerimi sağa kaydırdığımda gerçekten de beni izleyen bir çift gözle karşılaşmıştım. Kaşlarımı çatıp başımda duran gözlüğümü indirerek taktım. Bir kız vardı karşımda, bikini altı ve bol siyah tişörtüyle. Dövmeleri ilgi çekiciydi. Bakışlarımı vücudunda gezdirirken içim ürpermişti.
Çalan telefon kısa süreli bakışmamızı bölmüştü. Gözlerimi kızdan ayırıp içeri girdim.
Zaten geri döndüğümde çoktan gitmişti.