...
beş dakika içerisinde taehyun ile yaptığımız kavga esnasında ne kadar ağladığımı telefonu bir kenara atıp da kurumuş göz yaşlarımı hissettiğim vakit anladım. boğazımda bir yumru, yutkundukça gitmeyen bir acı. göz kapaklarım ağırıyor. en çok da kızarmış gözlerim. beni böylesine hem fiziksel olarak hem de psikolojik olarak yaralanmasına dayanamıyordum.
buraya geleceğini söylemişti. evet, buraya geliyor ve ben evde tekim. yuqi dün akşam çine dönmek üzere yola çıktı, annemler ise birkaç günlüğüne tatile gitmek gibi bir aptallık yaptı. yani şu an gelirse bile onu gönderecek bahanem olmadığı anlamına geliyordu bu durum. duvarları yumrukladım. hakim olamadığım sinirlerim yüzünden acıyan eklemlerim umrumda bile değildi. az sonra burada olacak ve aptal fizik projesinden beri onu ilk defa bu kadar yakından göreceğim. tekrar ve tekrar lanet ettim.
ben stresten bir oraya bir buraya koştururken, sonunda beklenen an geldi. evime bir sokak uzaklıkta oturuyor oluşuna tekrar lanetler ettim. kapı zili art arda çalarken nefes nefese ağlıyordum.
dış kapıya koşup kapıya da bir tekme attım. "siktir git!" konuşmak istemiyordum. jeongin bana tembihlemişti elbet, konuşmak bir şeyleri çözebilir demişti. ama ben konuşmayı bile çok görüyordum. ağlamayı bile eziklik olarak gören ben şimdi taehyun'ın önünde hüngür hüngür ağlayacak olmayı gururuma yediremiyordum. asla olmazdı. onun için ağladığımı görürse kendime çok kızardım.
"beomgyu, yalvarırım aç." dışarıdan yankılanan ses içimi kıpır kıpır yapda da vazgeçmedim. "gitmeni söyledim." ağlayıp bağırmaktan yorgun düşen bedenimi kapıya yaslayıp acıyan gözlerimi kapattım. kapattığım gibi bir damla yaş süzüldü yanağımdan.
"beomgyu, yalvarıyorum sana. buraya sırf senin için bu saatte geldim. hava çok soğuk beomgyu, üşüyorum. donarak öleyim mi istersin, ha? lütfen konuşalım beomgyu. lütfen al beni içeriye..." sona doğru sesi kısılmıştı. sırtını kapıya yaslandığını hissettim.
gurur benim için çok önemlidir. yenilmem. küçük düşmemek, hor görülmemek için gurumu göz önünde bulundurup da vazgeçtiğim şeylerin listesini tutsaydım eğer epey bir uzun olacağına da emindim. ama istisnalar gelir, öyle bir insan çıkar ki karşınıza her defasında yenilirsiniz. basit düzenlerinizi bir tek o kırabilir.
bu yüzden dayanamadım. demirden kapıyı yavaşça araladım.
hızlıca duruşunu düzeltip beni süzdü. oldukça yıkılmış durumdaydı. hatta belki benden daha bile beterdi. günlerdir uyumadığını belli ederce morarmış olan gözaltıları sırılsıklamdı. gözleri en az benimki kadar kızarmış, üstüne giydiği bol sweatshirt çekiştirilmekten kırış kırış olmuş ve boynunu açıkta bırakmıştı.
onun bu haline karşı dolan gözlerimi gizleyemedim. elim ağzıma giderken bir hıçkırık kaçtı boğazımdan. müteşekkir görünüyordu onu içeri aldığım için. kapıyı eliyle itleyip içeri girdi. arkasından kapattığı kapıya yaslanmış, öylece baygın gözlerle bana bakıyordu. ben ise bir elim ağzımda, gördüklerimin karşısında sessizce ağlıyordum.
sonra yavaşça soluk bir tebessüm yerleştirdi dudaklarına. yaşlarla dolu gözlerine nazaran iki yana kıvrılan dudak kenarları içimi titretti. nefes alamadım. boğazımdaki yumru gitmedi.
"teşekkür ederim." kısık sesi içimi ürpertirken ben de mırıldandım. "senden nefret ediyorum..."
"biliyorum." dedi tebessümünü silmeden. "ama ben suçsuzum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
valentine - taegyu ྀིྀི
Fanfictionsevgililer gününü yalnız geçirmek istemeyen beomgyu, çocukluk arkadaşı soobin ile ufak bir randevuya çıkmıştı. beomgyu: oglum saka gibi olay ya ben mi istedim bunlar olsun diye tek yaptigim en yakin arkadasimla sevgililer gununde post atmakti o pos...