I prefer the most unfair peace to the most righteous war.- 3

20 2 12
                                    

Bastan söyleyeyim affedin başlıklar çok saçma ne bulduysam internetten onu yazdım.

☆*: .。. o(≧▽≦)o .。.:*☆

Bastığım dalla birlikte çıkan ses karşın dikleşti yerinde, elinde sopa gibi bir şeyle. Onu korkuttuğumu fark ettiğimde çıkarabildiğim en masum sesle konuştum:

-Hey benden korkmana gerek yok sana zarar vermem, dedim bir yandan ellerimi teslim olurmuş gibi kaldırırken. Elindeki sopayı bırakmadan biraz daha yaklaştı bana.

 Ay yüzünü aydınlatıyordu şimdi. Kahverengi saçlarının her bir teli kana bulanmış gibiydi. Yüzü çizikler ve kızıllıklarla doluydu. Bedeni tir tir titriyordu. Sopayı bir kenara fırlatıp doğruca bana doğru geldi. 

 O an bir şey yapacağını düşünmemiştim.

 Koştu ve birden sarıldı bana. Çok soğuktu. Kollarımı onu rahatsız etmemeye çalışarak sardım benimkinin yanında küçücük kalan bedene. Ağlamaya başlamıştı. Akıttığı gözyaşları üniformamı ıslatıyordu. Şikayetçi değildim açıkçası. Yavaşça benden uzaklaştığında kızarmış ve şişmiş gözleriyle beni izliyordu. Kim bilir ne yaşamıştı? 

 -KOMUTANIM DİKKAT EDİN! diye bağırarak geldi Changbin. Seungmin ile çocuğa silah tutuyorlardı. Korkmuştu. Geri geri gitmeye başlamış birisinin cesedine takılınca da yere düşmüştü. 

 -HEY DURUN İNDİRİN SİLAHLARI! diye bağırdım ve onun yanına gittim. Bana da korkarak bakıyordu bu sefer. Elimi uzattım onu yerden kaldırmak için. Zaten kanlarla dolu bedeni daha kızıldı artık. Elimi tutmamış kendisi kalkmıştı.

 -Sana bir şey yapmayız bize inanabilirsin, dedim. Konuşmadan sadece sırasıyla bize bakıyordu.

 -Seni güvenli bir yere götürmemizi ister misin, dedi Seungmin. Çocuğa benim gibi güvenmişti, masum olduğuna inanıyordu. Zarifçe kafasını "evet" anlamında salladı çocuk. Elimi bir daha uzattığımda bu sefer tutmuştu. 

 Küçücüktü bedeni. Nerdeyse kemikleri gözükecekti. Ama benden bir iki cm kısaydı sadece. Elini bırakmadan arabaya doğru geldik. Seungmin önden gidip Jis ve Jeongin'e olanları kısaca anlatmıştı. Arabanın yanına geldiğimizde onu arkaya oturttum, tam önüne geçecektim ki elimi bırakmadı.

Bir tek bana güveniyordu anlaşılan.

Jisung'a sen öne bin diyerek oturdum arkaya Jeongin ve çocuğun yanına. Elimi hala bırakmamıştı. Araba hareket ederken dışarıya bakıyordum. Kayıplar fazlaydı hem de çok fazla.

Yavaşça başını omzuma koydu çocuk. Hala titriyordu. Ağladığını saklamaya çalışsa da boğazından firar eden hıçkırıkları onu ele veriyordu.

Karargahın önüne geldiğimizde elimi elinden yavaşça çekip çıktım dışarıya. O da arkamdan gelmişti.

-Asteğmen bu da kim? diyerek yanımıza gelen Hyunjin'e baktım. Çocuğu geride bırakıp üsteğmenin yanına gittim.

-Komutanım baskın yapılan yerin yanındaydı, yaşayan tek kişiydi. Onu orada bırakmak istemedik. 

Anladığını belirtircesine kafasını salladı üsteğmen. Sonra beni es geçip çocuğa yaklaştı. O yaklaştıkça çocuk bir kaç adım gerilemişti. Bunu gören Hyunjin daha fazla yaklaşmadan sordu çocuğa:

-Adın ne senin? Kuzey Koreli değilsin dimi?

Başını "hayır" anlamında salladı çocuk ama adını söylemedi. İlk gördüğümden beridir konuşmuyordu da zaten.

-Ona sizin evinizde bir oda ayırın.  Ben yarbayla konuşacağım bu konuyu. 

(Bu arada minho dışında diğerlerinin kaldığı bir ev var. onu iki katlı normal sıradan bir ev gibi düşünün hepsinin kendi odası falan var işte)

Başka da bir şey demeden gitti üsteğmen. Çocuk yine elimi tutmuştu. Vücudu ise hala çok soğuktu.

. . .

-Hadi gel sana odanı gösterelim,dedi Jis neşeli bir şekilde. Çocuğu mutlu etmeye çalışıyordu ama işe yaradığı pekte söylenemezdi. 

Jeongin ve Jisung evi hızlıca tanıtırken kapı çaldı. Gelen Felix olmalıydı. Cbin kapıyı açtığında yanılmamıştım. Sanki savaşın ortasında değilmişiz gibi neşeli bir şekilde sarıldı bana. Evde bir yabancının olduğunu görünce sorgular gözle baktı bana astsubay kıdemli çavuş.

"Sonra her şeyi anlatacağım Lix" dedim ve çocuğun elinitutarak odasına götürdüm. Yatırdığım da hemencecik uyumuştu.

Elinde, yüzünde, saçlarında hala kan vardı. Duş almak istememişti. O uyurken onu izlemeye başlamıştım istemsizce. Kahve saçları, saçlarıyla eş değer içinde evreni barındıran gözleri. Minik bedeni ve minicik elleri ile çok tatlıydı. Ama hiç konuşmuyordu. Sesini sadece ağlarken duysam bile kusursuz bir sesi vardı. 

Savaşta olmasak kesinlikle aşık olacağım türden birisiydi..

. . . 

WOAW 552 KELİME OLMUŞŞ

DERYA SENİN İÇİN CNM BUNLAR :))

Ayy ne diyeceğimi bilemedim beğenirsiniz inşallah.

Bu fici okuyan olursa bilsin ki @DeryaKu7 hesabı için yapılmıi bir fictir.

SENİ SEVİYOMM DERYAA

HOŞÇA KALIN SKZ İLE KALIN :))

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 12 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

WAR - MİNCHANWhere stories live. Discover now