Denizin üstünde sussuzluk çekmek gibiydi
Sana aşık olmak
Deniz kabuklarını tutmaya benziyordu
Elini tutmak
Gözlerine bakmak
Kaçamayacağım maviliği hatırlamaktı."Hey, hadi bir içki daha al!" Yanındaki hancının yüksek sesi onu düşüncelerinden koparıp gerçekliğe geri getirdiğinde doldurması için adama bardağını uzattı.
Küçük han, dans edenler ve köşede bir yerlerde öpüşmekten fazlasını yapan insanlar yüzünden boğucuydu. Ter kokusu her yeri sarmıştı, buna alışık olmasa çoktan öğle yemeğini dışarı çıkarmıştı.
"Sen iyi misin, evlat? Düşünceli gözüküyorsun."
İçkiyi içmeye devam ederken omuzlarını silkti. Açık sarı saçları terden alnına yapışmıştı. Dağnık bir havası vardı, ne kadar yakışıklı olsa da kaçın ve bu adama bulaşmayan diye bağıran bir gülümsemeye sahipti. Finn O'Malley istediği zamanlar çekici, tehlikeli, düşünceli ve sinir bozucu olabilirdi. Hepsini aynı anda olma gibi bir yeteneği de vardı.
Hanlarda geçirdiği zamanda çoğunlukla çekici olmayı seçerdi. Yılın büyük kısmını denizin üstünde tek bir dişi varlık görmeden geçirdiğinden bu anlara ihtiyacı olurdu.
Ama şimdi sinir bozucu halindeydi. Yüzündeki kendinden emin gülümsemesi kayıplara karışmış yerini ona hiç de yakışmayan bir kaş çatmasına bırakmıştı.
Durgun ve düşünceliydi. Düşünmeyi sevmezdi, kaslarına ve dalgaların gücüne inanırdı. O bir kaptandı lanet bir filozof değil. Bardağını yeniden dudaklarına götürdü. Boğazından geçen hissi seviyordu. Tıpkı yelken açmak, dümen çevirmek ya da bir kadının bacaklarının arasında olmak gibiydi. Onu heyecanlandırıyordu.
"Sadece aynı anda iki sarışın idare etmeye çalıştım, beni biraz yordu."
Hancı başını geriye atarak bir kahkaha attı ve bardak silme işine devam etti. Burası temiz bir han değildi, ayrıca bardaklar da temiz gözükmüyordu. Yaptığının anlamı yoktu, sadece el alışkanlığıydı.
"Yavaş ilerle, kaptan!" Sarışınlar doğruydu ama onu yoran mesele bu değildi. Kadınlardan asla yorulmazdı.
Kardeşi Tristan'la kavga etmişti. Pek anlaştıkları söylenemese de bu seferki tartışma biraz büyümüştü. Onu umursamamaya çalışması tamamen faydasızdı onun için endişeleniyordu.
Son zamanlarda denizde olmaktan mutlu değilmiş gibi gözüküyordu ve bu onu çok geriyordu. Denizde doğmuştu, orada yaşardı ve orada ölecekti.
Tristan'a kendi kaderini zorlayamazdı ama o denizden başka bir yerde var olamazdı ve kardeşinin de yapamayacağına emindi. Vahşi yaşarlardı, istediklerini yaparlardı, derin maviliğin üzerinde özgürdüler. Tristan böyle bir yaşamdan sonra bir kara parçasına sıkışıp kalmak istediğini söyleyemezdi.
Şimdiyse küçük kardeşi ortalıkta yoktu, zaten hiçbir zaman eğlencenin tadını çıkarmayı bilmezdi.
Elindeki bardağı çevirirken derin bir nefes aldı. Aile problemlerinden nefret ediyordu. Gerçi tanıdğı tek ailesi kardeşiydi. Rahatlamaya çalışarak içkiyi son kez yudumladı ve taburesinden kalktı.
Handa neşeli bir şarkı söyleniyordu. Dans edenlere katılmaya karar vererek yanından geçen bir kadının elini yakaladı ve onu diğer dans edenlerin yanına çekti. Kadın önce şaşırsa da yüzüne aceleyle bir gülümseme kondurdu. Gergindi ama Finn bunu anlayacak kadar ayık değildi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hırçın Dalgalar
Romance'Tristan O'Malley, Okyanusun Mahkumu.' Deniz bildiği tek evdi, kalbinin etrafına ördüğü duvarları koca dalgalar bile yıkıp geçemiyordu. 'Sandra Ravenwood, Gölge Hırsız.' Elindekilerin hepsi çalındığında çalmayı öğrendi. İçten gülüşler dışında ondan...