03 | Başvurduğu Okulda Birbirinden Farklı Gençlerle Tanışmış

3 1 2
                                    

Konserden hoşlanmıyor olsa da arkadaş edinmek ve çevreyi tanımak için orada olacaktı. Artvinli ile saatlerdir sorun yaşamamıştı. Ateş ile de arası iyiydi. Ateş'in tanıştırdığı ve kantinde hep beraber tost yedikleri Parla da iyi birine benziyordu. Ozan, okulda kimin iyi kimin kötü olduğu tahmininde zorlanıyordu. Müdür yardımcısı Minerva'nın bizzat konuşma yapması dengelerini altüst etmişti.

Arkadaşı gördüğü biri onun kuyusunu kazabilirdi, düşmanı gördüğü biri onun yerine kuyuya atlayabilirdi.

Öğreneceğini öğrenmeli, romanını yazmalı ve o yarışmayı kazanmalıydı.

Ozan odasında, Artvinli'yle beraber giyinmekteydi. Kot tulumu çıkarmış kızıl oğlan, kısa kollu gömlek ve tulum olmayan kot pantolon giymişti.

Her zaman tişört-pantolon insanı olmuş olan Ozan konser için de bir değişiklik yapmayacaktı. Gelirken giydiği tişört ve pantolonu çıkarmış, yerine başka bir tişört ve pantolon giyerek gerekeni yapmıştı.

"Sence olmuş mu?" dedi Artvinli ve kendi etrafında döndü.

"Olmuş olmasına da bana soruyorsan her kıyafet herkese olur."

"O kadar da değil," derken sesini yükseltti oda arkadaşı. "Kıyafetlerin yeri vardır, doğru kıyafeti doğru yerde giymen gerekir ki komik durmayasın."

Ozan, cevap vermek için cümleyi bitirmesini beklemişti. "Ben o kadar ilgilenemedim. Bilincimi kazandığım yaşa geldiğimde bana tişört ve pantolon verdiler, ben de 'tamamdır, herhalde bunları giymeliyim' dedim ve giydim. Yıllardır da öyle giyinirim."

"Normali odur zaten de akşam konser var, böyle özel etkinliklere özel giyinmek lazım. Babamın iş toplantıları için giyinirken de özel seçerim elbiselerimi."

Ozan, "Şimdi neden yazıyorsun diye sorsam çok ters kaçar mı?" diye konuyu viraj alarak değiştirdi.

Artvinlinin gözleri büyüdü, duraksadı. "Seviyorum, kendimi ifade etmeme yardımcı oluyor. İşçilerin çalışıp çalışmadığını denetlerken, fabrikaları gezerken bazen sıkılıyorum. Sıkıntımı gidermeme yardımcı oluyor. Aslında babamın beni buraya göndermeye niyeti yoktu ama ikna etmesini bildim."

"Kitap çıkarmayı düşünüyor musun?"

"Tabii ki. Benim gibi tarım işinde olup da başarılı olmuş çok yazar var."

"Yazardan çok sınav birincileri vardır."

Artvinli güldü. "Ha! Ya, onlar tam zamanlı çoban. Ben sadece tatillerde çobanlık yaptım. Neyse, ben de o yazarlar gibi yazmak istiyorum ve onlar kitap çıkardığı için, bilmem... Bir gün ben de çıkarabilirim. Babam, ürünlerimizin ambalajları için bazı yerleri soruşturuyordu. Belki hem ambalaj hem kitap basabilecek bir yer almasını sağlayabilirim, hem öyle kitap çıkarmak kolaya gelir değil mi?"

Ozan'ın duyduklarını sindirebilmesi, laktoz intörelansına sahip insanların süt topu yemesi kadar zordaydı. "Haklısın, öyle olabilir." Tünelin sonunda çıkış göremedi, konuyu tekrar saptırdı. "Bahsettiğin bu yazarlar hangileri?"

"Suat Fırat Anısıyanık var, en sevdiğim. Herkes onun Demlik kitabını çok sever ama ben daha başka kitaplarına ilgiliyim diyebilirim. Sen hangi yazarları seviyorsun."

"Billy Vonnegrim okuyorum şu sıralar, ona biraz takmış durumdayım."

"Hiç duymamıştım."

"Amerikan yazarlardan."

"Yabancı yani, benim için hepsi aynı. Hangi ülke oldukları fark etmiyor, yabancı yazarları istemsizce aynı görüyorum."

"Belki buradaki derslerle birbirinden ayırmayı öğreniriz. Türk olmasalar da birbirlerinden ayrılmalarını sağlayan özellikleri var hepsinin."

Yazı OkuluWhere stories live. Discover now