............................................................................Bazı anlar olur ya o anlarda kaybolunur. Zaman tamamen durmuş gibi olur ve öldüğünüzü hissedilir iliklere kadar.
Ben tam o andaydım. Zaman durmuştu benim için. Sadece ekranla bakışıyordum. Her şey anlamsız geliyor, aklımı kaçıracak gibi oluyordum düşündükçe.
Kendimi tutamayarak masadaki her şeyi yere fırlattım. Tam karşımdaki vazoyu alarak duvara attım. Vazo paramparça olurken bir yandan da çığlıklar atarak ağlıyordum.
Jennie birkaç saniye sonra koşarak geldi. Ben kriz geçirirken beni tuttu. Bağırarak ağlarken Jennieye "Chaeyoung... Chaeyounga kanser tehşisi konulmuş ve şuanda da muhtemelen kanser" dedim bütün gücümle bağırarak.
Jennie gözlerini kocaman açmıştı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Sadece elimi tutarak kendine çekti beni. Ben hala bağırarak ağlarken "Ve biliyor musun? Chaeyounga kanser tehşisi ayrıldığımız gün konmuş" dedim. Artık gücüm kalmamıştı. Gözlerim kararıyordu. Bir anda kendimi bir boşlukta buldum...
Gözlerimi açtığımda Jennie yanı başımda beni bekliyordu. Gözlerimi açtığımı gördüğünde hemen "Lisa" dedi. Ardından sıkıca sarıldı bana. Sarılmasına karşılık verirken tekrar ağlamaya başladım...
Saatlerce ağlamamdan sonra sabaha karşı içtiğim ilaçlar sayesinde uyumayı başarmıştım.Chaeyoungla ayrıldıktan sonra alkolik olmuştum. İlk başlarda sadece sarhoş olacak kadar içsem de sonrasında iyice arttırdım.
Sonra bünyem buna dayanamadığı için bir gün hastaneye kaldırıldım ve o günden sonra psikolojik destek almaya başladım. Böylelikle ilaçlar içmeye başlayarak hayatımı az olsa düzene koymaya başardım.
Kendimi iyi hissettiğimde bıraktığım ilaçlarıma Jennienin psikoloğumu arayıp durumu anlatmasıyla dün gece tekrardan başlamıştım...
Uyandığımda her ne kadar yorgun olsam da hızlıca yatağımdan doğrularak hazırlanmaya başladım. Hastaneye gidip Chaeyoungu bulmam gerekiyordu bundandı telaşım.
Arabayı çalıştırarak hastanede süremeye başladım. Arabayı sürerken birden Jennie arayarak nerde olduğumu sordu. Ona hasteneye gittiğimi söyleyip telefonu kapattım daha fazla konuşmamak için.
Kısa bir süre sonra hastaneye geldiğimde arabadan inerek hızla üst kata çıkıp önlüğümü giydim. Ardından kendi odama geçerek sisteme girdim. Gözüm Chaeyoungun yeni çıkan sonucuna kayarken basmadan önce gözlerimi kaptarak Tanrıya yalvardım "Lütfen Tanrım. Lütfen düşündüğüm şey olmasın..."
Gözlerimi açıp sonuca bastığım anda kapının tıklanmasıyla o tarafa döndüm. Kapı açıldı. Ardından saatlerdir görmek için kıvrandığım kadın kapıdan yavaşça uzaklaşarak hemen karşımdaki koltuğa yürümeye başladı.
Gözlerimle onu süzerken midesindeki eli acı bir şekilde gülümsememe neden oldu. Acı çektiği barizdi. Sonuçlar hiçbir şey değiştirmeyecekti çünkü karşımdaki kadın hasta olmak için yeterince çökmüş görünüyordu...
Chaeyoung koltuğa yavaşça oturduğunda kafamı ondan çevirerek ekrana odaklandım. Ekrandaki sonuçlar gözlerimin dolmasına neden oldu. Haklıydım Chaeyoung hastaydı ve hastalığı 2.evreye ulaşmıştı bile. Çaresizce karşımaki kadına baktım derince. O an konuşmasak bile sanki bakışlarımdan anlamıştı her şeyi...
Gözlerimden yaşlar süzülürken yanımdaki güzel kadının gözlerine baktım ve "Neden bana söylemedin..." dedim. Dediğini duymadan önce gözlerimi sıkıca kapattım. Onu görmek beni mahvediyordu. Güzelliği aklımı kaçıracağım diye beni korkutuyordu...
Gözlerimi sıkarken "Yapamadım. Yıpranmanı istemedim o yüzden aptalca bir yola baş vurdum ve sonunda ikimizi de yaraldım" dedi. Elimden bir şey gelmiyordu, kızamıyordum ona çünkü haklıydı. Ben olsaydım bende onun yaptığını yapardım. Ne kadar aptalca olsa bile...
Anlık bir cesaretle kalkıp yanına gittim Chaeyoungun. Sonrasında ise sıkıca sardım belini. Kokusu...Sanki asırlardır hasret kalmıştım kokusuna bu yüzden sıkıca içime çektim kokusunu. Ardından akan gözyaşlarıma hıçkırıklarım da eşlik etti.
Tek hıçkırıklara boğulan ben değildim. Kollarımda olan bedende benden farksız bir biçimde hıçkırıklara boğulmuştu...
Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri aldı. Yılların acısını çıkarırmışçasına sarılmış, şekeri elinden alınmış çocuklar gibi ağlamıştık.
Sonunda çalan telefonum yüzünden birbirimizden ayrılmıştık. Telefonu elime alıp kapattım. Ardından Chaeyounga dönerek "Bu konu hakkında detaylıca konuşmamız lazım. Bir açıklamaya ihtiyacım var diye düşünüyorum. Haksız mıyım?" Diye sordum. Başını olumlu anlamda salladığında elinden tuttum. Yavaşça odamdan ayrılarak danışman bölümüne geldik.
Sekreterimle konuşarak bugün için izin aldım. Sonrasında arabama yürüyüp arabaya bindik. Chaeyounga bakarak "Nereye gidelim?" Diye sordum.
Bir süre düşündükten sonra gülümseyerek "Sürekli gittiğimiz bir cafe vardı " dedi. Devamını getirmeden arabayı çalıştırdım.
Ezbere bildiğim yollardan ilerledim sonrasında ise cafeye geldik. Arabadan inip cafeye girdik. Ordaki görevliler beni gördükleri anda gülümseyerek selam verdiler. Gülümsemelerine karşılık verirken birden gözüm yanımdaki güzel kadına kaydı.
Kaşlarını çatmış ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bu hali aşırı sevimliyken gözlerimi kaçırarak "Buraya her gün gelirim o yüzden tanınıyorum" dedim.
Ben böyle söyleyince çatılmış kaşlar düzeldi hemen. Sıcacık gülümsemesini sundu. Beni her zaman anlıyordu. Bazen tek bir bakışımla, bazense tek bir kelimemle anlıyordu. Hiç kendimi açıklamak zorunda kalmamıştım ona...
...........................................................................
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Doctor
Fanfictionİşinde başarlı ve saygın bir doktor olan Lalisa Manobal, sıradaki hastasının onu yıllar önce terkeden biricik sevgilisi olduğunu bilmiyordu