burası sıcak mı oldu ne?
tamam, şaka yapıyorum. sadece chan kapıdan giriyor ve sarı saçları alnına düşmüş, siyah deri ceketini giyiyor ve o gülümsüyor.
evet, sıcak oldu burası.
"hoşgeldin." dedim gözlerimi ondan alamayarak, o da botlarını çıkarttıktan sonra benimle göz göze geldi. "hoşbuldum."
kendime bir kural koymuştum bugün için, hepiniz o kuralın ne olduğunu biliyorsunuz.
chan'ın deri ceketini alıp astıktan sonra onu nasıl karşılayacağımı bilemediğim için bir sarılma verdim ona, başta şaşırdı ama karşılık verdi. utandım tabii ki.
"salona geçelim." diye mırıldandım ve ikimiz de salona geçtiğimizde chan yerde yatan kedilerimi gördü, onları tam eğilip sevmek üzereyken "dur, senin alerji ilacını almıştım, onu getireyim." dedim tatlı bir telaşla.
eczane dolabından çıkardığım ilacı ona uzattıktan sonra gözleri bir süre ilaçta takılı kaldı, ben ısrarla bir kez daha bir bardak su ile ilacı uzatınca kendine geldi. bakışları dalmış gibiydi, garip.
"benim için mi aldın bunu?" dedi ilacı içtikten sonra. ben de başımı salladım gururla.
"teşekkür ederim." dedi ve gözlerini yine kitledi bana, gergince bir nefes verdim. tavırları bir değişmişti ve avuç içlerim terliyordu.
"yemek yapalım mı?" chan başını salladı kedileri severken ve ayağa kalktı. "şu içecekleri de alayım," chan poşeti eline alıp sonra içecekleri dolabıma yerleştirmişti.
"daha önce hiç karides yapmadım." dedim malzemeleri çıkarırken. chan güven dolu bir gülümseme bıraktı sırtını tezgaha dayadı. "merak etme, bende o iş."
"o zaman ben salata yapayım?" dedim. chan gülümseyerek başını salladı, ikimiz de işimizin başına geçtik. ben salataları doğrarken o hali hazırda marketten aldığım karidesleri yağda kızartıyordu.
bu adam neden yemek yaparken bile çekici görünüyordu?
her neyse, kurala sadık kal lee minho.
ben salatayı bitirdiğimde chan da karideslerin son kalanını kızartıyordu, masayı kurmaya başladım. bunu gören chan, "bitmek üzere, yardıma geliyorum hemen." dedi.
gerçekten centilmen erkeklerden çok hoşlanıyorum, çok, aşırı.
"hayır, gerek yok, bitti bile. ama içecekleri doldurabilirsin." dedim. chan da ellerini yıkadıktan sonra karidesleri masanın ortasına koydu ve aldığı içkileri meyve suyu ile karıştırıp servis etti.
kural iki, sarhoş olma lee minho.
tamam, biraz abarttım. muhtemelen olmayacaktım çünkü içeceği baya bir seyreltmişti chan. "beğenecek misin bakalım." dedi masaya otururken.
ona ne şüphe canım.
bir parça karides alıp yedim, normalde de deniz ürünleri ile aram iyiydi. beğendiğimi belirten mırıltılar çıkarttım ve gülümsedim. "ellerine sağlık." dedim keyifle.
"afiyet olsun." dedi bir gülümsemeyle. gerçekten gözüm gamzelerine takılıp kalıyor, o kadar güzel ki.
"gamzelerinin çok güzel olduğunu söylemiş miydim?" dedim yine hayranlıkla, gerçekten onlara neden bu kadar takıldım bilmiyorum ama çok hoşuma gidiyor. chan bir gülüş bıraktı, "evet," dedi. "söylemiştin."
"tamam bir daha söylemiş olayım o zaman."
"bu iltifatı sadece senden duyuyorum," dedi yemeğini yuttuktan sonra. "ve bu kadar hayranca söylemen garip hissettiriyor."
"eğer rahatsız hissettiriyorsa—"
"hayır, hayır, öyle değil. yani çok güzel bir şey ama ben alışık değilim." sırıttım bu söylediğine, sonra omuz silktim. "o hâlde alışsan iyi olur gibi."
chan da sırıttı ve başını salladı, sonra havadan sudan konuşmaya devam ederek yemeğimizi yedik. onunla gerçekten çok kaliteli vakit geçiriyordum, her anlamda.
sonra ikimiz salona geçtik, bir şeyler içmeye devam ederken ona hazırladığım tatlıyı unuttuğumu farkettim. "tatlı!"
"hm?" dedi şaşkınca. "unuttum servis etmeyi, hemen geliyorum." dedim ve heyecanla ayağa kalkıp mutfağa ilerledim.
binbir emeklerle hazırladığım cheesecake'i tabaklara servis edip salona geri döndüm. çok uğraşmıştım yapmaya ve bence tadı mükemmel olmalıydı.
"burada, limonlu cheesecake. çok uğraştım, sakın yememezlik edeyim deme." ben koltuğa otururken chan'ın mimikleri ilgimi çekmişti ama sonra tatlının tadına baktı ve mimikleri de değişti.
"bu... lezzetli baya?" gülmeye başladım. "ne sandın? bir dakika ya, kötü bir şey mi bekliyordun ki sen?"
kaşlarımı çatmaya başladım chan'a, chan da sırıttı. "ben cheesecake sevmem normalde, çok denedim ama peynirli bir tatlı sevemiyorum yani. ama bunun tadı gerçekten çok güzel, öylesine söylemiyorum."
şaşkınca kaşlarımı kaldırdım. "gerçekten mi? beğendin mi yani sen şimdi bunu gerçekten?" chan gülümseyerek başını salladı ve tatlıyı yemeye devam etti gülümseyerek.
"gerçekten, çok lezzetli." şapşalca gülmeye başladım. nedense bu çok hoşuma gitmişti. hiç sevmediği bir tatlıyı ben yaptığımda seviyor olması...
ya gururum okşanmıştı ya da gün geçtikçe ondan daha çok hoşlanıyordum.
"o zaman sana artık hep cheesecake yapacağım."
"yapar mısın gerçekten?" dedi gülerek, başımı salladım. gerçekten de yapardım, en azından onu böyle görebilmek için. "o zaman ben de bu cheesecakelerin gurmesi olacağım."
ikimizde güldük, sonra chan kedilerimi sevdi. ona tek tek kedilerimden bahsettim, kedilerimi sevdi, kedilerim de onu.
yani demek istediğim...
onu kocam yapacağım derken şaka falan yapmıyorum, oldukça ciddiyim.
-
AAAA ALO SES DENEME 1 2 3
kızlar aranızda kimşer kaldı bilmiyorum ama kalanlar da ses versin artık biz bizeyiz.
benim gariban wattyim bu günleri haketmedi açın şunun engelini
neyse nası bölüm çok tatlı değiller mi kaossuz çifti en son brownda yazmıştım çok garip geliyo bana .
kızlar bi de muhtemelen az kişi kaldık ondan gitmeyin tmm mı yorum falan atın cidden ağlarım tmm mı
ŞİMDİ OKUDUĞUN
need some love
Fanfictionbanginho, devam ediyor. otobuste bi cocuk dirsegini kafama carpti sonra kusura bakma diyip kafami ovaladi ??? sever gibi yapti cok utandim refleksle yapti da cok sacma bi an yasandi