Aşka Yolculuk-2

164 15 8
                                    


1300'lü yıllar...

" Gonca!" dedi telaşla Alaeddin. Kızın nehirde cebelleştiğini görünce hızla yanına koştu. Lakin hâla cevap alamayınca suyun içinden çekip aldı Goncayı.

Goncanın gözleri yeni aralanıyordu o sırada. Adamın kollarında yerine gelen bilinci gözlerinin faldır taşı gibi açılmasına neden oldu. En son uçurumdan düşmüştü. Hem de sağ kurtulamayacağı bir mesafeden yere düşmüştü. Yaşaması bir mucizeydi açıkçası.

Fakat yaşamasımdan çok Ali'nin kolları arasında olmak onu çok şaşırtmıştı. Ama bu kıyafetler neyin nesiydi. Bu adam niye zırhla dolaşıyordu? Bu başındaki başlıkta neciydi, anlamaya çalıştı ilk önce.
Alaeddin ona dönünce gözlerine bakakaldı Gonca. Tıpa tıp aynıydı işte.

" Ali..?" dedi şaşkınca.

" Ali'n ya! Alaeddin Ali'n. Sen yine başına ne belalar açacan ha Goncam? Az kalsın boğulacaktın şuncacık nehirde haberin var mı?"

" B-ben..."

Kollarındaki kızı ağacın kenarına oturttu Alaeddin. Kızın baştan aşağı ıslanmış olması rahatsız etti onu. Üstündeki kaftanını çıkarıp Goncanın üstüne örttü.

" Biraz çalı çırpı toplayıp gelecem, ateşle ısınasın biraz" dedi uzaklaşarak.

Gonca korkudan ne yapacağını bilmiyordu. Karşısındaki adam Ali değil miydi şimdi? Ama tıpa tıp aynılardı. Yüzü, gözü, ilgisi her şeyi Alisiydi işte. Sadece üstündeki kıyafeti farklıydı başka hiçbir şeyi değil... Hangi zamandı bu? Hangi yüzyıl? Kim bu zamanda kılıç kalkanla gezerdiki? Belliydi geçmişe gittiği. Fakat ne kadar geçmişe...

İçine bir ürperti girdi bir anda. Alaeddinin kaftanına daha da sarıldı sımsıkı. Burnu soğuktan kızarmış, yanakları pespembe olmuştu. Gözü kemerindeki hançerine gidince hayretle uzandı eli. Kendisi de savaşcıydı demek dedi kendi kendine.
Ağaçların arasından sesler gelince bir anlık iç güdüyle hançerine davrandı korkuyla.

" Benim Goncam" dedi elindeki çalı çırpıyla geri dönen Alaeddin. Elindekileri Goncanın önüne koyanda bir çırpıda hançeriyle ateş yakmayı başardı.

Ellerini ateşin üzerine tutan Gonca ısınmayı başarmıştı bir nebze de olsa.

" Bu vakitte ateş yakmamız heç eyi olmadı Gonca. İzimizi kaybettirmemiz lazım gelir." dedi endişeyle.

Suratına pel pel bakan Gonca, kimden kaçtıklarını dahi bilmiyordu. Şimdi söze girse hepten anlaşılacaktı ne olduğu.

" Gonca? "

" E-Efendim?"

" Sen pişman değilsin hemi kaçtığımıza? Sonuçta atandır karşı geldiğin.."

Kaçmak mı? Kimden? Atamdan mı? Allah'ım hangi devirdeyim ben? Alaeddine mi kaçtım gerçekten? dedi kendi kendine. Ama bir cevap vermesi gerekiyordu. Aklına gelen ilk cümleyi kuruverdi.

" Pişman değilim."

Bu kadar güven fazlaydı sanki biraz. Sonuçta Ali'ye çok benzesede güvenilir miydi bu adam? Gerçi güvenilir değilse kaçar mıydı diye düşündü. Ama kaçan o değildi... Off!!

" Pişman değilsin de ne deyu öyle bakarsın Gonca? Şuraya geldim geleli ağzını bıçak açmaz.."

" Ben sadece üşüdüm. Nereye gideceksek gidelim artık." diyebildi Gonca.

" Yenişehire gidecez. Seni ancak orada korurum."

Başıyla onayladı Gonca. Epeyde kurumuştu kıyafetleri zaten. Ateşi söndürdüler hızla. Alaeddin ayaklanınca o da ayaklandı birden. Ne yapacağını bilmiyordu, peşinden gitti atların yanına.

Algonlu küçük hikayeler Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin