17

158 33 6
                                    

Beomgyu'dan

"Beom kapı çalıyor!"

Annem içerden bağırdığında bilgisayarın başından oflayarak kalktım. Ayaklarımı sürte sürte ilerlediğim de kimin geldiğiyle ilgili hiçbir fikrim yoktu. Sonunda kapının önüne geldiğim de delikten bakma zahmetine girmeden kulbu tuttum ve açtım. Sonra hemen geri kapattım. Olayı idrak etmekte zorluk yaşıyordum çünkü. Kalbim fena hızlı atıyordu.

"Kimmiş?"

Annem yanıma meraklı bir şekilde geldiğin de cevap veremedim. İlk önce halisülasyon görüp görmediğimden emin olmam gerekiyordu.

"Beomgyu kimmiş diye sordum."

Benden ses çıkmıyordu ama zil yine evin içinde yankılanmaya başlandığında oflayıp beni kenara itti. Kapıyı kendi açtığında o da oldukça şaşırmış olmalıydı.

"Beomgyu bu senin odanın her tarafında posterleri asılı olan idol değil mi?"

Sanırım bu patavatsızlığı annemden almış olacaktım ki karşısındaki insana merhaba demeden önce böyle şeyler söylüyordu.

"Merhaba efendim."

Taehyun eğilip anneme selam verdiğinde, annem hemen onu kaldırmış ve içeri davet emişti.

"Ay yavrum öyle şeylere hiç gerek yok. Geç bakayim sen içeri. Beomgyu eşlik et sen."

Taehyun'un getirdiği birkaç poşeti elinden alıp mutfağa götürmek üzere bizi yalnız bıraktığında Taehyun'a baktım. Gözlerimin yandığını hissediyordum. Onu karşımda kanlı canlı görmek iyi olduğunu gösteriyordu bana. Koyu halkaları neredeyse gitmişti. Yüzüne renk gelmişti ve en önemlisi gülümsüyordu.

"Beomgyu neden ağlı-"

Sıkıca sarıldım. O kadar sıkı sarıldım ki nefes alamadığını emindim. Ellerimle dokunduğum her zerrisiyle burada olduğuna emin olmak istedim.

"Beomgyu... Nefe..s alam..ıyorum..."

Kesik kesik konuştuğunda onu istemesem de bıraktım. Hala gözlerimden yaşlar akıyordu ama önemli değildi. Gerçekten en son onu sahnede bayıldığı video ile görmüştüm ve bu inanılmaz korkunçtu.

"Ağlama."

Elleriyle yanaklarımdaki yaşları sildi. Dudaklarımı büzmüş ona bakarken hala kapının önünde olduğumuz gerçeği bir anda dank etmişti kafama.

"Gel içeri geçelim."

Bileğinden tutup hızla onu çekiştirdikten sonra odama getirdim. Ama yanlış karardı. Onu annemin yanına götürmeliydim.

"Vay be. Annen haklıymış."

Az önce ağlarken şimdi utançtan yerin dibine girmem hiç adil değildi. Bu adam benim ayarlarımla oynuyordu.

"Bunu hatırlıyorum. Yeonjun ilk defa beni giydirmişti. Baya beğenmiştim."

Posterleri tek tek incelemeye başlamıştı.

"Bak bu MMA'den. O gün çok eğlenmiştim. Ödül bile almıştım."

Sessizce yatağıma oturup dirseklerimi dizlerime yasladım ve ellerimle yüzümü kapattım.

"Dur lütfen."

Sesim o kadar kısık çıkmıştı ki duymamıştı muhtemelen.

"Oh, yatağının başındaki favori konserim. Fazla yakışıklı çıkmışım."

Benimde favorim oydu o yüzden yatağımın başına asmıştım fakat posterdeki kişi tam şu an yanımda olunca bunu onun yüzüne karşı söyleyemezdim.

"Taehyun ya dur lütfen."

Sesim ağlamaklı çıkınca baş ucumda durduğunu eliyle çenemi kaldırdığında farkettim.

"Utanma canım. Altı üstü odan benimle dolu. Hem,"

Eğildi ve yüzünü bana yaklaştırdı.

"Gerçeği de tam olarak burada."

Yutkundum. Hem çok yakındı hem de ses tonu beni delirtecek düzeyde etkileyiciydi. Kang Taehyun her zaman böyledi. İnanılmazdı.

Çenemi bıraksa da ona bakmaya devam ettim. Gülümseyerek odayı turlamaya başlamıştı. Köşe de duran gitarımı bilgisayar masamı ve kendi posterlerini. Her birini dikkatlice inceledi. Sıra masamın üzerindeki fotokartlara geldiğinde hızlıca ayağa kalktım ve önüne geçtim. Sonrası yine pişmanlık. Niye bunu hep kendime yapıyorum diye düşünmeden edememiştim. Şu an masayla Taehyun arasında olmam kendimin en büyük düşmanı olduğumu gösteriyordu.

"Beomgyu?"

"Sence bu kadar yeterli değil mi? Yeterli bence."

Elini kalçamın yanlarından iki tarafa doğru masaya yaslayıp üzerime doğru hafifçe eğildi.

"Merak ediyorum ama."

Biraz daha yaklaştı. Burunlarımız neredeyse birbirine sürtüyordu. Yalan yoktu. Ondan çok etkileniyordum. Hoşlanıyordum. Seviyordum. Beni sevmesini istiyordum. Bana karşı boş olmadığını göstersin istiyordum. Ufak flörtlerden ileri gidelim istiyordum.

Bana ait olsun istiyordum.

"Taehyun..."

Sesim de güç yoktu. Oda loştu çünkü güneş batıyordu. Biraz da terlemeye başlamıştım. Gözlerim dudaklarına iniyordu sürekli. Sol taraftaki aptal organ ise asla durmak bilmiyor giderek daha da hızlı atıyordu.

O da benden farklı sayılmazdı. Göğüs kafesini döven kalbini duyabiliyordum. Yaklaştı bana. Artık bir nefeslik yer vardı aramızda. İzin ister gibi burnunu sürttü. Gözümü kapattım. O ise daha fazlasını beklemedi.

Dudaklarımızı birleştirdiğinde zaman durdu. Sadece o sıcaklığı hissetmek bile benim buharlaşmama sebep oluyordu. Sadece dudaklarımın üstünde hissettiğim baskı ağızımı hafif aralayınca hızlı bir öpüşmeye döndü. Ellerim boynunda, onun elleri belim de. Dudağı benimkilerle bir maraton koşuyor. Vucüdum hissettiğim alev ile bana yardım etmek için terliyor. Ama o bile yardımcı olamıyor. Ellerimle ensesindeki saçlarla oynuyorum ama o benden daha yaramaz. Belimdeki ellerini sıkılaştırıyor ve kendine bastırıyor. Alt dudağımı dişleri arasına alıyor ben sesim kısılmış olsa da yaramaz mırıltılar çıkarıyorum. Nefeslenmek için ayrılsak bile durmuyor beni masaya oturttuyor. Mecbur ona uyum sağlıyorum. Tam devam edecekken kapının açılmasıyla durmak zorunda kalıyoruz.

"Beomgyu! Erken geldim be- Hassiktir ya."

&

&

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
blue spring, taegyuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin