D-2

52 6 1
                                    

     Perdemi iyice kapatmama rağmen içeriye sızan ışık uyanmama yetmişti. Yeni okulun ilk gününe lanet ederek kalktım. Saat sabahın yedisiydi. Banyoya gidince aynadaki görüntüyle yüzümü buruşturdum. Bol suyu avuçlarıma doldurup suratıma ayılmak istercesine çarptım. Banyodan çıkıp tüm yavaşlığımla dolabımdan üniformalarımı aldım. Lacivert oldukça kısa bir pileli etek, sıradan beyaz gömlek...

Telefonumun mesaj sesini duyunca yatağa yöneldim. Tüm yatağı alt üst ederek çarşafın altında telefonumu buldum. Ahh! Tamamen unutmuştum, Elçin'le buluşacaktık. Hızla saçlarımı düzleştirip odamdan çıktım. Tam o sırada annemde odasından çıktı. Tek kaşını kaldırarak tüm sertliğiyle bana baktı. Sabah sabah yine tüm neşemi kaçıracaktı, hissedebiliyordum. " Ne!" dercesine bende kaşımı kaldırdım. Sesli bir soluk aldı.

"Başak bu ne hal! Suratına biraz renk ver." Dedi. Biliyordum işte. Annem adeta makyajsızlığa küfreden bir kadındı.

Odama girip en sade makyajımı yaptım. Arabamın anahtarlarını alıp evden çıktım. Elçin beni öldürecekti. Ağaç olmuş, kök bile salmıştı muhtemelen. Yol boştu, gaza yüklendim. Kafenin önüne gelince sinirden köpüren Elçin görmeyi tabi ki de bekliyordum.

Elçin hiçbir zaman yalnız bir yere girmezdi. Bu yüzden beni bu soğukta dışarıda beklemişti. En nefret ettiği şey de bekletilmekti. Arkadaşım diye söylemiyorum oldukça güzel bir kız. Siyah saçları, masmavi gözleri ve onu tamamlayan beyaz teni onu oldukça ilgi çekici kılıyordu. Arabadan inip, hızla yanına gittim. Hiçbir şey söylemesine fırsat vermeden koluna girdim, kafeye çekiştirdim.

"Elçiin dün gece başıma neler geldi inanamazsın." Dedim sinirlerini yatıştırmaya çalışarak.

"Başak ya iki saattir seni bekliyorum, biliyorsun içeriye tek giremediğimi de neden bekletiyorsun beni!" Dedi bir solukta. Konuyu hemen değiştirmek için;

"Dün silahlı saldırıya uğradım. "

"Nee!" Diye cırlayınca tüm bakışlar üzerimizde toplandı.

"Yavaş ol kızım kulağımı hissetmiyorum." Dedim.

"Anlat, çabuk! "

Siparişleri verdikten sonra dün geceyi hiçbir ayrıntıyı atlamadan anlattım. Ağzı açık kaldı yavrumun.

"Kapat ağzını şapşal." Dedim gülerek.

"Gülme, ya sana bir şey olsaydı. Resmen o çocuğa yardım ederken kendi hayatını hiçe saydın."

" Elçin zaten hiçe sayılacak bir hayatım var."

" O da ne demek öyle ?"

"Öyle işte." Deyince Elçin'de fazla üstelemedi.

Gerçekte de hiç gibi bir hayatım vardı. Mutluluğun zerresini hissetmemiştim. Zoraki mutluluklarım vardı, onlarda arkadaşlarımla vakit geçirdiğim zamanlardı.

Annem, annem gibi değil yabancıydı. Hiçbir zaman beni sevdiğini hissetmedim. Her zaman bana sert ve eleştiriyle yaklaşmıştı. Her hareketime bir kusur ya da bir yanlış bulurdu. Açıkçası ondan korkuyordum...

Babam var, yok gibiydi. Gece geç gelip sabah erken gittiğinden yüzünü gören cennetlikti. Bazen kendimi o aileden dışlanmış hissediyordum.

Garson tabağı önüme koyunca irkilip düşüncelerimden ayrıldım. Ve leziz tabağa gömüldüm.

"Yavaş ye, boğulacaksın."

"Ne yapıyım, dün geceden beri hiçbir şey yemedim."

"Ahh tabi iyilik meleğimiz Başak, etrafa iyilik saçarken yine kendini unutmuştu." Dedi kinayeyle.

DUVARLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin