asi alaz'la en son iki gün önce konuşmuştu. sinirden ağzına ne geliyorsa söylemiş ve her zamanki gibi de bir cevap alamamıştı. takıntılı manyağın biri değildi. özellikle de fakülteye büyük ısrarlar sonucunda yapılmış müzik salonunu haftalardır meşgul eden bir çocuğa takacak biri hiç değildi. kim olduğunu bile cesur'dan öğrenmişti. sonra da alaz soysalan olduğunu. alaz soysalan'ı tabii ki tanıyordu. hiç işim olmaz, adını bile duymadım, okulun sahibi miymiş numaraları atmak isterdi ama atamazdı işte. alaz'ı herkes tanırdı. soyadı soysalan olmasa dahi bir şekilde adını duyuracak tiplerdendi. ilk konuşmalarından önce -alaz'a sen sıkıntılı mısın mesajı atmadan önce- birkaç kere onu dinlemişti. yetenekliydi, sahneye çıkmış gibi değil de zaten orada olması gerekiyormuş gibiydi. gerçi asi'nin o zamanlar alaz'ın müziğe yüklediği anlamdan haberi bile yoktu. küçükken annesinin kurstan kursa götürdüğü en sonunda da havalı bulduğu için gitarı seçen herhangi bir çocuktu işte. sonradan öğrenecekti. asi'nin alaz'ı sahnede gördüğü ilk an aklından geçen her düşünce alaz'ın ta kendisiydi.