EFLAL VURAN

2 1 0
                                    

Karadeniz'e geleli iki gün olmuştu. İşe yarın başlayacaktım, sonunda başaracaktım ama önce ziyaret etmem gereken bir kişi vardı.


Yerimden kalktım kapıya doğru ilerledim, tam çıkarken ninemin 'Ula uşak nereye gideysun hele' diye bana seslendiğini duydum.


'Bir anama uğrayayim ninem' diyerek kendimi açıkladım, ses gelmeyince arabanın anahtarını alıp evden çıktım.


Yan taraftaki minik kulübe tarzı yerden gereken bir kaç şey aldım ve arabaya bindim.


Aslında anneme yürüyerek gitmeyi daha çok severdim ancak annem yani benim yeni rotam bulunduğum yere uzaktı.


Anahtarı kontağa sokup arabayı çalıştırdım ve yola koyuldum.


Annemin yanına gelmiştim, okuduğum mezarlık yazısının bulunduğu yerde annem vardı, burası onun eviydi.


Yavaşca mezarlık kapısını açtım, ilerledikçe bir çok mezar taşı ve isim gördüm, rotama neredeyse varmıştım.


Aradığım mezar taşını buldum, buradaki sadece bir mezar değildi burdaki benim annemdi.


Mezar taşının üstündeki yazıyı sesli bir şekilde okudum.


-EFLAL VURAN-


'Annem ben geldim' demem ile gözlerimin dolması bir olmuştu, annemi çok özlemiştim.


Annem daha gencecik iken gitmişti bu dünyadan, bırakmıştı beni, o kadar boş bir şey yüzünden öldürülmüştüki, tabi katili herşeyin üstünü örtmüştü çünkü katili kocasıydı bir nevi benim BABAM.


Baba demeye bin şahit isterdi, annemi saçma salak iftiralar yüzünden kıskanıp vurmuştu, hemde gözlerimin önünde, üç kurşun annemi benden almaya yetmişti.


Annemin gözlerinde kahverenginin en güzel tonu vardı, bakmaya doyamazdım gözlerine, kahve-sarı karışık saçları vardı, buğday teni ile tam bir bütündü şimdiye kadar onun kadar güzel bakan bir kadın görmemiştim.


Annemin gözlerini çok seviyordum ama ben onun yerine kocasının buz mavisi gözlerini almıştım, o adama benzemek tam bir utanç kaynağıydı.


Derin bir nefes alıp mezarın yanına oturdum, 'Beni özledinmi annem, gelemiyorum uzun zamandır'


Heyecanlanmıştım polis olmayı başardığımı söyleyecektim, o zaten biliyordu ama işte çocuk her yaşta çocuktu.


'Annecim oğlun sonunda başardı, evet evet sonunda menzun oldum artık bir polisim' gözümden akan yaşa engel olamamıştım.


'Keşke sende olsaydın be annem, görseydin oğlunun bu hallerini, gurur duysaydın'.


Bir cevap gelmedi ama bir rüzgar esti,anladım annemin beni duyuyordu ve benimle gurur duyuyordu.


Annemin yanında daha fazla ağlamak istemiyordum, 'Neyse annecim ben senin şu yerini bir düzelteyim' deyip mezar taşını öptüm.


Yanıma aldığım poşetten minik bir çapa çıkardım, annemin mezarının üzerinde çıkan otları kazıdım.


Bir iki tane daha mezarı düzelttikten sonra tekrar annemin mezarına geldim.


'Ben artık gidiyorum annecim, ama söz geliceğim artık hep burdayım' deyip tekrar mezar taşını öptüm ve kokladım.


Bir rüzgar daha esti ama bu ilki gibi ılık değildi, soğuktu içime işlemişti sanki 'Gitme' der gibiydi.


İçim ürperdi tekrar anneme döndüm 'Ama gitmem gerekiyor annecim, söz en yakın zamanda geleceğim', tekrar öptüm mezar taşını.


Yavaşça olduğum yerden kalktım ve mezarlığın çıkışına doğru gittim, tam çıkarken bir rüzgar daha esti anlatmıştım annem bana 'Kendine dikkat et' diyordu.


Gülümsedim ve 'Tamam annem' deyip mezarlıktan çıktım.


Annemi altı yaşındayken kaybetmiştim. O lanet günden sonra doğa ile bana haber yollardı, bazen bir rüzgar bazen bir yağmur belki bir şimşek yada bir güneş olaya göre değişiyordu ama beni hiç yanlız bırakmazdı.


Arabayı çalıştırıp ninemin evine doğru sürmeye başladım.

Bir polis meselesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin