"Hadi ama son senemizdeyiz. Ders çalışmayı bırak artık."
Jinjoo yorgun bakışlarını arkadaşına çevirdiğinde göz devirmeden edememişti. Tek bir dersten büte kalmıştı ve gerçek anlamda çakmamak için buna iyi çalışması gerekiyordu.
"Son bir sınav Haneul. Biliyorsun, bunu geçemezsem boku yedim demektir. Babamı biliyorsun. Bütün bir yazımı zehir eder."
Ağrıyan şakaklarını elleriyle ovuşturduktan sonra hocasına da içinden küfür etmeyi ihmal etmedi. Sırf ondan fazla dik başlı olduğu gerekçesiyle nefret edip küçük bir farkla dersinden bırakmıştı. O adamdan gerçekten nefret ediyordu.
"Bütün bir hafta çalıştın zaten. Sınav iki gün sonra. Biraz kafanı dağıt. Sende insansın sonuçta."
Jinjoo ona hak verip kitabı kapattığında başını çalışma masasına koydu. Uykusuz ve yorgundu. Tam tamına bir haftadır.
"Akşam küçük bir eğlence yapalım. Ne dersin?"
Arkadaşının yüzüneki munzur gülümsemeyi fark ettiğinde söyleyeceği şeyin hoşuna gitmeyeceğini biliyordu. Onu dört yıldır tanıyordu.
"Ne boktan bir şey söyleyeceksin yine Haneul."
Haneul yapmacık bir şekilde somurttuğunda Jinjoo' nun koluna hafif bir yumruk attı.
"Hey, ne zaman boktan bir şey döyledim ben sana?"
"Her zaman."
Beomgyu uyuduğu masadan kafasını kaldırdığında gözlerini ovuşturarak arkadaşına cevap verdi. Ders çalışmak tarzı olmadığı için genelde uyumayı yada müzik dinlemeyi tercih ederdi.
"Sen kapa çeneni."
Haneul'un yüzündeki şeytani ifade bir anda kaybolduğunda sevimli bir şekilde arkadaşına baktı.
"Changbin beni partisine davet etti. Tek başıma gitmek istemiyorum. Sende gelmelisin. Hem havan değişir. Belki yakışıklı bir çocukla ta-"
Henüz cümlesini bitirmeden iki arkadaşı da ayaklandığında şaşkınlıkla onlara baktı.
"Tamam, söz veriyorum istediğin bir şeyi yapacağım. Her ne olursa olsun."
"Her ne olursa?"
Beomgyu'nun şaşkın ifadesine karşılık yalvaran gözlerle başını salladığında Jinjoo bir süre düşündü.
"Tamam o halde. Ama ne istediğimi sonra söyleyeceğim."
Haneul mutlulukla el çırptığında Jinjoo göz devirmeden edemedi. Bayılıyordu böyle saçma şeylere.
"Haneul! Gelmişsin!"
Jinjoo'nun bakışları Changbin olduğunu düşündüğü çocuğa döndüğünde yüzünde kocaman ve samimi bir gülümsemeyle onlara yaklaştığını gördü.
"Selam!"
Haneul'da aynı enerji ile ona selam verdiğinde Jinjoo ne kadar benzediklerini fark etti. İkiside enerjik ve mutlu görünüyordu.
"Merhaba!"
Changbin ona ve Beomgyu'ya selam verdiğinde ikiside hafif bir gülümsemeyle karışık verdi.
Bakışları tektar Haneul'u bulduğunda ise yine yüzündeki aynı sıcak gülümsemeyle konuşmasına devam etti.
"Gelmene çok sevindim. Gelmeseydin gerçekten üzülürdüm."
İkisinin muhabbete daldığını fark eden Jinjoo yanında ki Beomgyu'ya döndü.
"Bira?"
"Olur."
Jinjoo bira almak üzere yanlarından ayrıldıktan kısa süre sonra elinde ki iki bira ile geri dönmüştü ama ortalıkta ne Beomgyu ne Haneul nede Changbin denen çocuk vardı.
"Vay be."
Aslında çokta umurunda değildi. Haneul amacına ulaşmıştı. Beomgyu da muhtemelen bir yere takılmıştı. Bira istediği unutmuş bile olabilirdi. Hatta yüksek ihtimalle buraya kiminle geldiğini umursamıyordu bile. Soğuk görünümlü sosyal bir insandı. Muhtemelen de buralarda bir yerlede tanıdığı birini görmüştü.
Elindeki iki bira ile bir köşeye oturan Jinjoo etrafa bakınmaya başladı. Çoğu sarhoş ve umursamazdı. Hatta bir çocuğu yüksek statülü ailelerin çocuğu gibiydi. Kendisi gibi. Ama ne yazık ki bu hayat onun için cehennemdi. Başarılı ve katı bir anne baba. Tek çocuk olmanın verdiği zorluk ve beklenti onun neredeyse bütün hayatını tüketmişti. Hatta hayatı tamamen ebeveynlerini memnun etmek üzerine kurulmuştu. Büte kalma mevzusu ise onun başını epeyce ağrıtmıştı. Çünkü onun başarılı olmaktan başka şansı yoktu.
Düşüncelere dalmışken tam önüne düşen bir izmarit bütün dikkatini dağıtmıştı ve bütün ilgi odağını ona yöneltmişti.
Önünde hala dumanı tüten izmaritten başını çekip sahibine baktığında sarhoş olduğunu tahmin ettiği bir erkek vardı.
"Hey!"
Ona seslenmesine rağmen arkasını dönmeyen kişiye karşın derin bir nefes alıp vermiş ve sinirli olmasına rağmen sakin ve yüksek bir sesle tekrar seslenmişti.
"Hey, sana diyorum!"
Karşısındaki çocuk ona döndüğünde keskin bakışları onu buldu. Jinjoo da onu bütün ciddiyetiyle bakarken yerdeki izmariti işaret etti.
"Sigaranı üzerime attın."
Net ses tonu ortamı daha da ciddileştirdiğinde karşısındaki çocuk bir kaç saniye ona bakıp hafif bir gülümsemeyle cevap verdi.
"Özür dilerim. Fark etmedim."
"Güzel. Bundan sonra fark edersin."
Yine bir kaç saniye sessizliğin ardından genç çocuk keskin bakışlarını Jinjoo'nun yüzünden çekip gitmişti. Jinjoo ise kendi kendine mırıldandı.
'Pislik'
Normal hayatında gayet sakin bir insanken stres yüzünden bu aralar epeyce gergindi ve bunu tanımadığı bir insana yöneltmişti. Normalde asla umursamayacağı bir olaydı.
Ama bunu da umursamadı. Sonuçta onu bir daha görmeyecekti.
"Jinjoo! Sonunda buldum seni."
Haneul hızlı adımlarla arkadaşının yanına geldiğinde ufak bir sarılma faslı yaşanmıştı.
" Eğleniyor musun?"
Changbin'in sorusuna karşılık yüzüne yapmacık bir gülümseme yerleştirdikten sonra konuştu. Ama tabiki yalandı.
"Evet, çok eğlenceli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Deep ' hyunjin
FanficYakışıklı yüzünde güzel ve şekilli kaşları vardı. Epeyce güzel gözleri ve dolgun dudaklıydı. Uzun ve siyah saçları... Kaşında ki çiziklerde ona epeyce yakışmıştı. Ama yüzündeki ifade hiç hoşuna gitmemişti genç kızın. Özellikle gülümseme şekli. Gen...