bırak yansın,

182 17 8
                                    


Bülbülü altın kafese koymasalar da der mi, ille de vatanım!, diye. Yoksa yaşadığı yer ona zindan mı olur? Eğer zindan olup kendini bununla zehirlerse onu altın kafese koyabilir miyiz? Belki de olduğu yerden memnun olmasını bilir. Çünkü uzaktan gördüğümüz her şey can alıcı geliyor göze. Bazen bir başkasının hayatı milyar dolar değerindeki, görüntüsü muazzam olan yemeğe benziyordu.

Tadını bilmiyorduk ama gördüğümüzle güzel olduğunu düşünüyorduk. Cüneyd'in hayatı müthiş değildi. Bazen bazıları için altın tepside sunulan bir yemeği andırsa da. Belki de tek güzel olan şey yağmurlu bir günün altında, soğuk bir mezar taşının başında ağlayan o kızdı.

Kullandığı o güzel sözcükler.. Dünyasını anlatıyordu, içerisindeki birçok duygu isimlendiriliyordu. Üzerine giymiş olduğu koyu lacivert ferace çamurla kaplanıyordu. Umurunda değil gibiydi. Kirpiklerinden damla damla akarken yağmurlar, toprağı ıslatıyordu. İç çekmişti Cüneyd.

"Anne neyi anlayamadım ben?" Kızın bu cümlesi içine oturmuştu, kalbini yakmıştı. Gidip birkaç avutma söz söylemek istemişti ama aklına ne gelse boştu. Mezarda yatan annesini diriltemeyeceğine göre her şey başarısızdı. Saklandığı çam ağacının altında bir süre daha izledi.

İçerisinden Allah'ın onu affetmesini dileyerek kızın sayıklamaya çalıştıklarına kulak kesildi. "Kelimelerin tercüme edemediği neydi de benden kayıp gittin?" Kelimelerin tercüme edemediği birçok şeyin olduğunu bilseydi de sorar mıydı?

Cüneyd caminin arka bahçesinde üstünde kalın cübbesiyle bir mermerin üzerine koyduğu minderin üstüne oturmuştu. Sırtını kolona yaslamış aşağı doğru eğimli inen tepeye bakıyordu. İçinde dermansız olmayan ama derdi de bilinmeyen birçok şey vardı. Kara kara düşünmek dedikleri bu olsa gerek, ne bir kuş sesi ne de dünyaya ait bir ses duyuyordu.

Kendisiyle baş başa kalmış, içerisinde çözülmesi gereken şeylerle atışıyordu. Zorluk bu ya düşünmekten elindeki kitaba bile odaklanamıyordu. "Halil Cibran mı okuyorsun?" Olduğu yerde hafifçe sarsıldıktan sonra yanına oturan Zeynep'i fark etti. Daha sonra elindeki ince kitabın kapağını örtüp ona gösterdi.

"Evet." Kısa bir cevap vermişti ister istemez. Aklı doluydu ve konuşmak pek cazip gelmiyordu. İçi almıyordu kelimeleri. Yine de Zeynep gülümsemiş ve uzaklara çevirmişti bakışlarını. "Daha çok kaybolmuş gibisin." Cüneyd gülümseyen yüzüne baktı. "Yanlışsam düzelt ama bu etkilendiğin bir cümledenmiş gibi durmuyor."

Cüneyd elinde olmadan gülümserken teslim olur bir halde omuzlarını düşürdü. "Evet, maalesef bu kitaptan dolayı değil. Karma karışığım ve bir cevap bulamıyorum." Bağıramıyorum, buradayım ve acı çekiyorum, diyemiyorum Zeynep. Cüneyd açık kahve gözlerin bir an için koyulaşmasını izledi daha sonra kendisine dönen yüze baktı.

"Acılarınızın çoğu kendi seçiminizdir."

*

evet sezonun ilk bölümü beni çileden çıkarttığı için sizin de aynı durumda olduğunuzu düşünerekten buraya geri döndüm...

en azından burada kötü şeyler olmuyor çünkü kendi kalemim ve kıyamıyorum😒

en azından burada kötü şeyler olmuyor çünkü kendi kalemim ve kıyamıyorum😒

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Oct 01 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

engin sevgin, cünzeyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin