Doymadım doyamadım sevmelere seni ben

63 13 30
                                    

kazanmıştık

3'e 1

galibiyet sevinci tüm takımı sarmıştı, içimiz içimize sığmıyor, ülkemizin şanlı bayrağını gururla temsil etmenin tarif edilemez mutluluğunu yaşıyorduk. yirmi beşinci dakikada soldan ferdi'nin etkili ortasında savunmanın uzaklaştırmak istediği top, ceza sahası çizgisi üzerinde mert abimin önüne düşmüştü onun şık vole vuruşuyla ağlarla buluşan top turnuvanın en iyileri arasına girmeye aday gösterilebilecek bir goldü.

ancak üstünlüğümüz uzun sürmemiş anın rehavetine kapılmamız sonucunda otuz ikinci dakikada skor eşitlenmişti. ilk yarıyı 1-1 bitirdikten sonra ikinci yarının altmış beşinci dakikası benim ceza sahasının dışından uzak mesafeden uzak direğe sert vuruşumda, meşin yuvarlağı iki direğin kesiştiği noktanın yakınından filelerle buluşmuştu.

maçın son dakikalarında ise gürcistan'ın kalecisinin, gürcistan'ın kullanacağı kornerde kalesini terk etmesiyle kerem abi yarı sahadan aldığı topu rakip kaleye kadar sürerek meşin yuvarlağı boş filelere bırakmıştı.

bu maç ile milli takımımız, ilk defa avrupa futbol şampiyona'sına galibiyetle başlamış bulunuyordu çünkü daha öncesindeki 5 turnuvada ilk maçlardan hep mağlubiyetle ayrılmıştı ay yıldızlar.

onun dışında kendimin de büyük bir başarıya imza atığımın farkındaydım, takım arkadaşlarım küçük kardeşleriymiş gibi tek tek omzumu sıvazlarken ve övgüleri soyunma odasına varıncaya kadar devam ederken yaşadığım mutluluğu hiçbir şeye değişemezdim. öncesinde ronaldo'ya ait olan avrupa futbol şampiyonası tarihinde çıktığı ilk maçta gol atan en genç oyuncu rekorunu kırmıştım. aynı zamanda a milli takım formasıyla çıktığım dokuzuncu maçta ikinci kez fileleri havalandırmanın gururunu yaşıyordum. son olarak da maçın oyuncusu seçilmem telefonumun hiç susmamasına tebrik mesajlarıya dolup taşmasına sebep olmuştu.

bvb stadyumundan ayrılırken erenay bir an olsun yanımdan ayrılmamıştı, gözlerindeki parıltılar gururumu okşuyordu. dün gece bana golün var demişti, o anlar aklımdan bir türlü çıkmıyordu. güneş ışınları yeni yeni doğarken ayrılmıştık beraber yıldızların altında uyuduğumuz sahadan.

otele geldiğimiz bir süre bir arada kalıp kutlamalara devam etmiş ardından portekiz maçına formumuzu korumamız gerektiğini, yakaladığımız uyumun muazzam olduğunu konuşup odalarımıza dağılmıştık. ancak erenay, sera ablayla kaldığı odaya gitmek yerine hiç kimseye bir şey söylemeden otelden çıkmıştı. bu durum kaşlarımı çatarak nereye gittiğini sormak istememe neden olmasına rağmen sera abla bir şey demiyorken bana vazife olmaz diye düşünüp kendimi tutmuştum.

odama gittiğimde dalgındım, her ne kadar erenay maç sonu sürekli yanımda olup övgülerini bir an için olsun eksik etmemişse de sera ablanın stadın çıkışında onun formasıyla onu bekliyor olması ve birbirleriyle öpmeli koklamalı bir sarılma yaşamaları kanıma dokunmuştu. canım yanıyordu.

gece rutinimi bitirmiş yatağımda uyumaya hazırlanıyorken kapının çalma sesiyle irkilerek yattığım yerden doğrulup kapıya doğru adımladım, bu saatte kimin gelebileceği hakkında en ufak fikrim yoktu.

yine de karşımda onu görmeyi beklemiyordum, yağmurda ıslanan saçları elinde sıkı sıkıya tuttuğu paket ve parıltısından hiçbir şey kaybetmeyen gözleriyle tam karşımda duruyordu.

gelebilir miyim içeri , diye sordu. başımla onayladım onu. başka bir şey söylemeden ilerideki tezgaha doğru adımladı ve elindeki paketi açıp içinden çikolatalı bir pasta çıkardı. yanındaki mumları da pastanın üzerine dikerek yavaşça bana doğru adımlamış ve "kimmiş bakalım avrupa futbol şampiyonası tarihinde çıktığı ilk maçta gol atan en genç oyuncu?" diye sormuştu şirince. erenay abi, demiştim gözlerimin dolmasına engel olamazken "ne gerek vardı?" pastayı tek eline alarak diğer eliyle akmaya meyillenmiş göz yaşlarımı sildi. "maçın oyuncusu dahi seçildin küçük bey, bir pasta ne ki senin gibi bir çocuğun önüne pastaneleri sermeli."

içten bir tebessümle pastanın mumlarını üflemiş ve ellindeki pastayı alıp kenara koyduktan sonra ona sımsıkı sarılmıştım. öpmeli koklamalı bir sarılma değildi ancak kalp atışlarını göğsümün diğer yanında hissedebiliyordum, bu da yeterdi bana.

aldığı pastayı beraber yemiş, ardından yatağıma uzanıp biraz sohbet etmiştik. fenerbahçe günlerinden alışıktık ikimiz de aynı yatakta uyumaya. o zamanlar kendi başıma uyuyamadığımı, ancak onun kokusunun beni uyuttuğunu söyleyip evine gider yatağına kıvrılıverirdim. o da beni göğsüne çeker, huzuru bulabileyim diye koynunda bana daha çok yer açardı.

deli gibi özlüyordum o günleri, sevmelere doyamamıştım ki daha ben onu ne çabuk kayıp gitmişti her şey bir anda ellerimden iç çektim çaresizce

kalır mısın bu gece yanımda, diye sordum belki bir umut. başını salladı hafifçe, omzumdan tutup kendine çekti vücudumu. başımı göğsüne yaslamamı sağladı. hafifçe bir şarkı mırıldanmaya başladı sonra, yüreğime bir kor gibi düşeceğini bilmeden:

"Tell me this isn't true, Is this really the end?" elleri saçlarımı buldu. "And as all the leaves rustle above us" yavaşça okşadı kısa tutamlarımı. "And as all the dirt covers our skin" sol elimi aldı kendi elleri aradına. "Rest your head onto my chest" avuç içimi öptü ilk önce. "I'll tell you stories of the life we could have had." tek tek tüm parmak uçlarıma öpücükler bıraktı sonra "We danced bare-footed in the grass" gözlerini kapatmıştı, kirpiklerinin titrediğini gördüm. "We read big heavy books and we would smile" işaret parmağımın ucunu tekrar tekrar öptü. "Our only drug was love,
And boy did we get high of how we smoked each other up"

'Tek uyuşturucumuz aşkımızdı ve oğlum, nasıl da birbirimizle sarhoş olduk'

ilk eklem boğumuna kadar parmağımı dudaklarının arasına aldığında neye uğradığımı şaşırmıştım. dilini tenimde hissediyordum. "Rest your head onto my chest" dedi tekrar. "I'll tell you stories of the life we could have had." parmaklarımı öpüyor, diliyle çıldırtmak istercesine dürtüyordu derimi. "My love my one true friend" parmaklarımı bırakıp bileğime yöneldi, zarif dokunuşlarını hissettim önce yumuşakça okşadı damarlarımın üstünü. "Is this really the end? We worked hard and we made lots of money"

'Çok çalıştık ve çok para kazandık'

bileğimi dudaklarına yaklaştırdı, öpmeden şarkının sözlerine devam etti. dudakları her hecesinde tenime değip huylanmama sebep oluyor, içimi hoş ediyordu. "And when we had enough to be happy we gave the rest away"

'Yeterince mutlu olduğumuzda, gerisini boş verdik'

minik öpücüklerini sıralamaya başladı. "We didn't complain much, we were good with what we had"

'Fazla şikayet etmezdik, sahip olduklarımızla iyiydik'

arada öpücüklerine dilini de katıyordu. "How we were happy."

'nasıl da mutluyduk'

başımı göğsüne yaslamıştım, bana bir zamanlar sahip olabileceğimiz hayatın hikayelerini anlatıyordu ve bu tahmin ettiğimden çok yakıyordu canımı.

erenay, dedim bir serzenişti sanki ismini seslenişim. "hiç anladın mı beni" diye sordum. boynuna yaklaşmış kokusunu içime çekiyordum derince. arda, dedi içi gidiyordu sanki. "ben hep anladım seni ancak sen hiç anlaşılmak istemedin."

son kez öptü bileğimi, ikimiz de daha fazla konuşmadık.

- bölüm sonu

dünkü maçı aldığımıza sevinemedim bile ferdi giderse hayat bitiyo kızlar her tarafta da felaket senaryoları görüyorum şu iş netleşse bi an önce de derin bi nefes alsak türkiye çeyrek finalde elendiği zaman hissettiklerimi hissediyorum yine

OF.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 11 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Bir Çocuk Sevdim | ArferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin