barıs alper: iki dakika cıksana kapının onune
barıs alper: ozledim🫶🏻gergince yerimde kıpırdanıp solumdaki necip abiye, sağımdaki tayyip talha'ya baktım.
simge: ulan barıs sakın bana kapının önündeyim deme
barıs alper: kapının onunde degilim ki
barıs alper: kapının sagındayım😊televizyonumdan fifa atan biricik abilerime ve arkadaşlarıma belli etmeden odama çıktım. aynadan saçımı düzeltip barış'ın bende kalan nike hırkasını üstüme giyip salon kapısında hangi bahaneyle evden çıksam diye düşündüm. aklıma gelen fikirle semih'e fısıldayıp onu mutfağa çağırdım.
"semih benim onbeş dakikalığına evden çıkmam lazım"
semih kaseden ağzına attığı kurabiyeyi çiğneyemeden ağzı açık kalmıştı. "ne demek evden çıkmam lazım abla, necip abilere ne diyeceksin?"
sinirle parmaklarımı çıtlatıp mutfak camından dışarıya baktım, arabanın içerisinde dikiz aynasına bakarak saçlarını düzeltiyordu.
"bir arkadaşım geldi onunla konuşmam lazım, ama aynı zamanda da mert ve necip abinin asla öğrenmemesi lazım."
semih kurabiyeyi yuttuktan sonra kaşlarını çatıp bana baktı. "yani simge, ne istiyorsun benden?"
semih'e masumca gülümseyip yanaklarını sıktım. "semih hatırlıyor musun bilmem ama, sen takıma ilk geldiğinde seninle ilk ben yakın olmuştum. hatta a takıma çıkmadan önceki maçlarına bile geliyordum ablacım hatırlıyorsun değil mi?"
semih kurabiye dolu kaseyi eline aldıp bana kızgınca baktı. "maksimum 15 dakika simge abla, o da sırf senin hatrın için. başkası olsa yapmazdım."
semih'in boyu biraz daha benden uzun olduğu için parmak uçlarıma çıkıp yanaklarını daha sert sıktıktan sonra hızlıca koridora çıktım ve ses çıkartmadan kapıyı açtım. semih kapıyı sessizce kapatmam için yardım ederken ona gülümseyip kapının önündeki parmak arası terliklerimi giydim ve yolu kontrol ederek barış'ın arabasına doğru koştum.
barış beni görünce yüzünden düşmeyen gülümsemesini yine bana sunup arabadan indi. kapısını kapatır kapatmaz boynuna atladım.
"hem özlüyorsun hem de söyleniyorsun simge. ben gelmesem kim bilir ne zaman görüşecektik."
barış'ın boynundan kollarımı çekip kolunu cimcirdim.
"kafayı yemişsin sen barış, iki gün sonra süper kupa finali var. bu saatte evde olmaman yetmezmiş gibi bir de bizim çocuklar evdeyken kapının önüne geliyorsun. bizden biri görürse nasıl trip yerim ben senin haberin var mı?"
barış gülümseyip üzerimdeki hırkaya baktı. "hırka da çok yakışmış, biraz büyük sanki?"
barış'ın hırkasını giydiğimi hatırlayıp konuyu dağıtmak için kaşlarımı çatıp sinirli bir şekilde bakmaya çalışsam da, barış'ın gülüşünden dolayı sinirli değil komik durduğumu anladım. "semih'e yalvardım resmen beni idare etsin diye, yat kalk ona dua et sen."
barış zaten kulağımın arkasında olan saçlarımı biraz daha kulağımın arkasına sıkıştırdı. "fena mı oldu işte simge'm? hasret gidermiş olduk."
barış'ın eline vurup saçlarımdan çekmesini sağladım. "haraketlerine dikkat et alper, gören de bir şeyiz sanacak yanlış anlayacak."
barış garip bir surat ifadesiyle bana baktı. "beni azarlamak için mi geldin yanıma simge? eve geçerken yol üstüydü, arkadaşca seni görmek istedim alt tarafı."
barış'ın dediklerine oldukça bozulmuştum, tam cevap verecekken telefonum çaldı.
"efendim semih?"
"abla anladılar yokluğunu, nöbetçi eczaneye kadar gitti dedim haberin olsun."
bu saatte elim boş dönersem şüpheleneceklerdi ama nöbetçi eczane bulmam zaten yarım saatimi alırdı. bir çözüm için düşünürken barış kaşlarını çatmış bana bakıyordu. "tamam semih hallederiz bir şekilde"
"selam söyle abla"
barış da semih'in ne dediğini duymuş olmalı ki kaşlarını daha çok çatmıştı. "kime ablacım? anlayamadım."
semih güldü. "barış abiye diyorum, selam söyle"
barış ile kafamızı biraz yukarı kaldırdığımızda terasta bize el sallayan semih'i görüp ikimiz de aynı anda el salladık. semih kafasını iki yana sallayıp içeri girdiğinde barış'a baktım. "sorun çıkartmaz değil mi?"
barış'ın arabasına yaslanıp anlamadığımı belli eden bir bakış attım. "semih diyorum, sorun çıkartmaz değil mi?"
üzerime aldığım hırka biraz beni ısıtsa da şortumdan dolayı açıkta kalan bacaklarım titrememe sebep oluyordu. "konuşurum açıklarım durumu, yanlış bir şey yapmıyoruz sonuça sevgili değiliz bir şey değiliz."
barış kafasını eğip haklısın dedikten sonra gitmesi gerektiğini söyledi ve sarılmadan yalnızca arabaya binip gitti. semih arabanın sesini duymuş olmalı ki kapı açık beni bekliyordu. cebinden ağrı kesici kutusu çıkartıp bana vermişti, zeki çocuğun hali başka oluyor. salona girdikten sonra tüm gözler bendeydi. cebimdeki ağrı kesicisini çıkartıp onlara gösterdim. "evde kalmamış, başım ağrıyor da"
herkes söylediğime ikna olmuş olmalı ki oynadıkları oyuna geri döndüler. salona aralarına oturduktan sonra barış ile olan sohbetime girdim. son mesajı kapının önüne geldiğinde atmıştı, onu görüldüde bırakmıştım. aynı anda çevrimiçi olduğunda yazmaya karar verdim.
simge: sıkıntı yok yanlış anlamadılar durumu
barış'a attığım mesaj anında mavi tik olmuştu. bir süre bekledikten sonra yazdı.
barıs alper: yanlış anlayacak bir durum yoktu zaten
barıs alper: iyi gecelertıpkı onun yaptığı gibi yalnızca iyi geceler yazıp, telefonu kapattım. evdekiler de gitmeye karar verince kapıda onları geçiriyordum. bir anda yanımda semih belirdi.
"yarın antrenman çıkışı konuşalım abla, anlaşılan bana anlatmadığın şeyler var."
semih bunu söylerken sesi ne kadar gergin olsa da, beni üzmemek için elinden geldiğince gülümsüyordu. onun kolunun altına girip dolaptaki ceketini verdim. herkes evden çıktıktan sonra bulaşıkları makineye yerleştirip uyudum. yarın derbi öncesi son antrenman vardı, ayrıca yapmam gereken bir sürü paylaşım.
—merhabalar herkes hosgeldi 2 yıl sonra kurgu atayım dedim ama her an silebilirim