second

216 15 26
                                    

simge: merhaba barıs
simge: zaman mekan ayırmeksizin bugun benimle bulusmak ister miydin

barış'a dün ki saçma gerginlikten sonra bu sabah mesaj atmak istemiştim. yarın büyük maç vardı ve maç öncesi konuşmamızın ikimize de iyi geleceğini düşünmüştüm.

barıs alper: dalga mı geçiyorsun simge
barıs alper: dün gece yol üstü diye uğradığımda demediğin kalmadı iki gün sonra maç var diye (11.23)

barıs alper: mac öncesi beni zehirleme gibi bir planın mı var yoksa (11.31)

barış alper ilk tanıştığımızda oldukça soğuk kanlı ve ciddi biriydi, sanıyorum ki benimle tanıştıktan sonra böyle alıngan olmuştu.

simge: tamam barıs mert hakan'ı cagırırım
simge: biliyorsun o iki eli kanda olsa bile gelir😜

bana karşı olan tribinin tek çözümü, kıskandırmaktı. özellikle onu mert hakan'dan vurduğumda, gözü kör oluyordu. barış mesajımı görür görmez geleceğini bildiğim için heyecanla mutfağa koşup iki tabak çıkarttım. bildirim sesiyle telefonuma baktığımda gördüğüm mesajın barış'a ait olup olmadığını teyit etmek için üç defa okudum.

barıs alper: tamamdır simge iyi eğlenceler size

çıkarttığım tabakların ikisini de ait oldukları yere geri koydum. iştahım da kaçmıştı, çayın altını söndürüp henüz demlenmeyen çayı çöpe döktüm. antrenman saatine iki saat kalsa da mesaiye erken başlayıp bilgisayardan çalışıyormuş gibi gözüküp online alışveriş yapmak için erkenden hazırlanıp tesise doğru aracımı sürdüm.

"simge abla, idman bitti"

gözümü çim sahadan çekip kameramı çantasına koydum. "bakalım mı fotoğraflara?"

semih'in teklifiyle halihazırda asık olan suratımı iyice astım. "yok be semih'im, ofise çıkıp paylaşımları yapmam lazım. gelsene sen de yanıma."

semih'in benimle konuşmak istediğini biliyordum. ne konuşmak istediğini ve nasıl cevap vermem gerektiğini de biliyordum. onun da, benim de rahat olabilmemiz için konuşabileceğimiz bir ortam olarak aklıma sadece ofisim gelmişti.

bilgisayar başına geçip bugün çektiğim fotoğrafları bilgisayarıma aktarırken semih masama baktı, bir not kağıdı gördü. gördüğü not kağıdı barış'ın bana son gönderdiği çiçeklerde olan not kağıdıydı.

"senin kadar güzel olmasalarda"

semih'in notu sesli okumasıyla bilgisayardan başımı kaldırdım.

"-da ekini birleşik yazabilecek kadar kötü bir türkçeye sahip olan tanıdığım tek kişi barış abi"

barış'ın isminin geçmesiyle gülümsedim, masamda ters duran telefonumu elime alıp barıştan gelen bir bildirim olmadığını görünce telefonu eski pozisyonunda masama koyup bilgisayarıma geri döndüm. her maç öncesi paylaştığım "son hazırlıklarımızı tamamladık" postunu da sorunsuz bir şekilde paylaştıktan sonra ekran koruyucu gözlüklerimi çıkartıp gözlerimi ovaladım.

"neyin var simge? her gün süslenerek geldiğin işe bugün resmen pijamalarınla gelmişsin. makyajın da yok, saçlar dağınık. abla-kardeş ilişkimizde birbirimizden bir şey saklamadığımızı sanıyordum."

semihten sakladığım bir şey yoktu, çünkü barışla aramda olan kocaman bir hiçlik vardı.

"üçüncü kişilere yorma, sadece çok yorgu-"

"barış abiyle aranda ne var?"

semih sözümü kesince olduğum yerde kaldım. "hiçbir şey"

semih terli saçlarını ellerinden geçirdi. "simge abla seni tanıyorum. normal arkadaş olsanız neden barış'ı cenk abilerden saklayacaksın ki?"

semih'in suratıma vurduğu gerçekler beni ister istemez geriyordu.

"saklıyorum çünkü yanlış anlarlar"

"neyi yanlış anlayacaklar abla? arkadaşız diyorsun"

semih ile olan konuşmamızda gittikçe ses tonlarımız yükseliyordu. "zaten arkadaşız, yine de düşman takımdan olan biriyle bu kadar sık görüşmemi başka şeylere bağlayabilirler."

"sadece arkadaşız dediğin biri ile neden bu kadar sık görüşüyorsun ki?"

"tam olarak sorun da bu zaten semih. ikimiz de arkadaş olduğumuzu biliyoruz, iddia ediyoruz. ama aramızda bir şey var, ikimizin de dile getiremediği ve kendi iç dünyamızda bile çözemediğimiz bir şeyler var."

semih alnını ovup bana baktı. "belirsizlik diyorsun yani"

"evet, tam olarak bu. bilmiyorum, barış'a karşı ne hissediyorum. o bana karşı ne hissediyor, geleceğimiz nasıl? aramızdaki bağların kopmasını istemiyoruz ama her şey bir yere kadar."

semih hiçbir şey söylemeyince gözümü panomda takım ile çekildiğimiz fotoğrafa çevirdim. "hem farklı takımlardayız, arkadaş çevremiz çok farklı. bir ilişki içerisinde olsak bile cenk abiler onu nasıl karşılar veya onun çevresi beni nasıl karşılar bilmiyoruz. biraz da bu yüzden korkuyoruz."

semih oturduğu sandalyeden kalkıp arkama geçti ve sırtımı yavaşça sıkmaya başladı. "simge abla, siz birbirinizi sevip hislerinizden emin olduktan sonra ne bize bir söz söyleme hakkı düşer, ne de onun arkadaşlarına. aşk, sevene yük olmaz."

sırtımda semih'e ait olan ellerin üzerine kendi ellerimi koydum. "teşekkür ederim semih."

semih arkadan yanaklarımı sıkıp güldü. "gel sana tatlı ısmarlayayım, hem moralin düzelir"

arkadaslar kurgu o kadar fazla semih iceriyor ki tovbe hasa semih kurgusuna donecek az kaldi

divane, barıs alper y.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin