"Efendim"
"Nerdesın sen! "
"Her ergen gibi okulda "
"2 saatin var."
"Sen, sen çok duygusuz bir annesin. Hatta sen nasıl bir annesin! Utanıyorum senden, utanıyorum "
Dıt.. Dıt.. Dıt..Ve tabii ki savurduğum onca cümle gibi bunlarda hava da buharlaşmış gökyüzüne yağmur bulutu olmak üzere yükselmişti.
İstediğim hayat bu muydu? Tabi ki hayır! Bir anne nasıl evladını böyle kullanabilirdi!
2saattim vardı. Özgürlüğümün elimden alınacağı saatler 2saat sonra başlayacaksa anın tadına varmak lazım.
Sınıfa döndüklerine göre onların özgürlükleri de bitmiş, şimdilik.
Dakikalar sonra Ahmet Hoca giriyor içeriye. Ders matematik ama değil. Ahmet Hoca yine muhteşem performansıyla matematiğe aşık ediyor beni.
Dakikalar su gibi akıyor ve sınıf hareketleniyor. Telefonu çıkarıp saate bakıyorum 1saat 20 dakika. Defteri ve kalemleri yavaşça çantaya koyup fermuarını kapatıyorum. Her şeyi yavaştan yaşamayı seviyorum. Bulunduğum bu zamanın kıymetini bilmeyi.
Kalkıyorum oturduğum yerden ve minik adımlarla kapıya ilerliyorum. Kapıdan çıkmamla onu görmem yalnızca bir kaç saniye içinde oluyor ama onun pek umrunda değilim, gözünü bile değdirmeden bana, merdivenlerden iniyor.
Arkasındayım. Tam arkasındayım, o farkında değil ya da farkında bilemiyorum. Kokusunu içime çekme yarışındayım. Kimse kokusunun farkına varmadan içime çekmeliyim bütün kokusunu. Eğdiği kafasını kaldırıyor aniden, duraksıyor . Tekrardan devam ediyor. Sanırım bahçeye çıkacak adımları o yönde.
Acaba kim olduğumu bilse bana karşı görmemezliliği değişir miydi? Tıpkı burda ki onca insan gibi. Onun tavırlarını kestiremiyorum ama çoğu insanın değiştirdi. Hep böyle olmadı mı zaten. Hep kaçtım ve şimdi buradayım.
Çıktığı gibi en uzak köşeye geçiyor, göz ucuyla takip ediyorum. Kulaklıklarını takıyor ve kendini çok daha fazla soyutluyor bulduğu yerden, dünyadan ve en önemlisi kendinden. Suratsız, fazla suratsız. Ona yardım etmeliyim. Canımı yakıyor. Ona yardım edeceğim.
Son kez bakıp daha yavaş adımlarla çıkışa doğru yürüyorum.Bir tebessüm çarpıyor gözüme gülümsüyorum bende ve çıkıyorum.
Şöför beni görmeden ben onu görüyorum. Taksi çevirip atlıyorum hemen. Adresi söyleyip telefonu çıkarıyorum cebimden. Adını bilmediğim o suratsızı bulmalıyım. Kullandığım bütün sosyal ağlara giriyorum tabi ki gerçek ismimi içinde barındırmayanlara . Yaklaşık bir yarım saat sonra pes ediyorum, şimdilik. Taksi duruyor. Kafamı kaldırıyorum ve evet oradayım. İnmekte kararsızım ama başka bir seçenek göremiyorum.
Kapıyı açıp yavaşça inmemle...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ON DOKUZ -- ON | SURATSIZ
General FictionYalnızlık dediğimiz olguya özenen insanlar var. Bu trend, moda falan değil. Karşınızdaki insanı iyi izleyin; tepkisiz, hiçbir duyguya sahip olmayan bir ifade varsa suratında o insan yalnızdır. Yalnızlığa karşı insan bünyesinin geliştirdiği doğal bir...