Dumanların ardında kaybolmuş bir şehir.

28 10 27
                                    


Merhaba

Çok özenerek yazdığım bir kitapla geri döndüm


Dahyun elinde tuttuğu ağır kutuyu parmakları arasında daha sıkı kavrayıp koşmaya devam etti. Geçmişte yavaş olduğu söylendiği için defalarca azarlanmış, çoğu zaman bu sebepten dolayı günlük maaşından kesilmişti. Yanından geçtiği fabrikanın yüksek sesinden dolayı kulaklarının koptuğunu düşünmeye başlamıştı. İleride duran tezgahı gördüğü gibi hızlıca kutusunu tek eline aldı. Arka cebinden çıkardığı mektubu sağ eline alıp havaya kaldırdı. Yanından geçerken uzun zamandır tanıdığı adama el sallamış, bir yandan mektubu tezgahın üzerine fırlatmıştı. Dahyun, yaptığı teslimatlar nedeniyle bu şehirde tanınırdı. Genelde teslimatçılar yavaş ve huysuz olduğu için sevilmez, esnaflar tarafından yadırganırdı. Ancak Dahyun için öyle değildi. Yaşadığı yer ve şartlar ne kadar kötü olsa bile, o her zaman gülümserdi. Yaşlılara kibarca konuşup iyi davranır, küçük çocuklarla ilgilenip saçlarını severdi. Kendisine bile yetmeyen üç kuruşluk maaşından küçük çocuklara bir şeyler almayı her zaman çok sevmişti. Az önce gördüğünüz andan sonra, onun mektup dağıtan bir tip olduğunu düşünmüş, neden elinde bir kutu taşıdığını merak etmiş olabilirsiniz. Dahyun'un tek işi yoktu. Kendi anlaştığı tüccarın teslimatlarını yaparken bir yandan devletin sağladığı bir iş olan mektupları dağıtır, bazı akşamlar temizlik için evlere giderdi. Ancak bu kadar çalışmasına rağmen elinde hiçbir şey yoktu. Kardeşlerini doyurmak için kendisi çoğu gece boş bir mideyle uyurdu. Yaşadığı küçük öksürük krizinden sonra yoluna devam etti. Dumanların arasında yaşamak bazen gerçekten onun için rahatsız edici olabiliyordu. Ancak Dahyun suratını düşürmedi; tüm güzelliğiyle gülümsemeye devam etti.

Uzun koşturmacaların sonunda iş yerine çıkan o araya girmiş son adımlarını atmıştı, tezgahın önüne geldiği gibi dizlerinin üzerine düştü.

"Beş dakika geç kaldın."

___

"Ciddi misiniz? Sadece bu kadar mı?"

"Geciktikten sonra sana ne kadar vermemi bekliyorsun?"

Dahyun bir şey demeden patronun arkasından yürümeye devam etti. Günlük aldığı paradan çok az bir miktar almıştı.

"Yapabileceğim en hızlısı bu, dinlenmeden çalışıyorum."

"Bak küçük hanım. Çoğu teslimatçı bunları senden daha hızlı teslim ediyor. Sunghoon'a bak. Bugün kaç teslimat yaptığını bilmek ister misin?"

"Ancak ben bir kadınım."

"Bu beni ilgilendirmiyor. Ben aldığım paraya bakarım. Bu kadar sıkıntı çekiyorsan gidip evlen. Kadın başına neden çalıştığına kimse anlam veremiyor zaten."

Patronu yanından uzaklaşırken Dahyun olduğu yerde durmaya devam etti. Yavaşça yıpranmış avuçlarındaki bozuk paralara baktı. Bu paranın onları bugün idare edeceğini sanmıyordu. Yavaşça avucunu sıktı. Bozuk paralar canını acıtsa bile umursamıyordu. Paraları cebine attı. Tezgahın üstündeki yırtık poşeti alıp caddenin köşesine doğru yürüdü.

Dahyun kafası eğik bir şekilde yürüyor, yıpranmış ayakkabılarıyla önüne gelen taşlara yavaşça vuruyordu. İşte yaşadıkları dünya böyleydi. Bir kadın olmayı bırakın,
yaşlı, hasta, hatta engelli olsanız bile burada insanlar size acımıyordu. Duvarların dört bir yanını çevirdiği dumanlarla kaplı bu küçük şehir, cehennemin ta kendisiydi. Fabrikaların dumanları günün her saati şehrin üstünde ağır bir tabaka oluştururdu. Saat kaç olursa olsun güneşi göremezdiniz. Şehrin her bir yanı kirli ve tehlikeli ara sokaklarla doluydu. Hoş, ana caddenin bile güvenli olduğu söylenemezdi. Ama Dahyun ara sokaklardan her zaman daha çok çekinmişti. Ara sokakların ardında yatan evsizlerden çok daha fazlası olduğuna emindi. Ne kadar genelde oralara girmese bile birkaç kez teslimatlarda yolu geçmiş, iyi giyimli ve silahlı çok sayıda adam görmüştü. Tabii bu şehrin tek sorunu bu adamlar değildi.

Şehirde vahşet ve şiddet yüksek bir ölçüde bulunuyordu. Size kısa bir özet geçeyim: Büyük duvarlarla üçe bölünmüş güçlü bir ülke düşünün. Ülkenin iki tarafında zenginler ve kraliyet ailesi yaşıyor, diğer tarafında ise -suçlular ağırlıklı olmak üzere- durumu olmayan insanlar ve bütün suçlular bulunuyordu. Eskiden ülkenin diğer tarafına geçmek için suç işlemeyen biri olduğunuzu kanıtlamanız yeterdi. Ancak taklit yapan kötü niyetli insanlar yüzünden devlet bu uygulamayı kaldırmış, yerine bir bilet getirmişti. Ve evet, bu bilet çok para ediyordu.

Dahyun kapısının önüne geldiğini fark ettiğinde kafasını iki yana salladı. Kafasındaki düşünceler tek tek yok olurken cebinden eski anahtarını çıkardı. Duyduğu kapı sesiyle kardeşleri odalarından kapıya koşmuş, Dahyun içeri girdiği gibi boynuna atlamışlardı. Kardeşlerine doyasıya sarılıp saçlarına küçük öpücükler konduruyor, kulaklarına gün içinde onları ne kadar özlediğiyle alakalı bir şeyler fısıldıyordu. Birkaç saniyeliğine kardeşlerinin arkasındaki kapıya yaslanmış bir figür gördüğünde hızlıca kafasını kaldırdı. Birkaç saniye kalbi ağzına gelmişti.

"Jeon.."

Kardeşlerinin kollarından uzaklaşıp çömeldiği yerden kalktı. Çantasını kapının yanındaki tahta askılığa astı.

"Erken gelmişsin."

Jungkook ona doğru küçük bir adım atmış, ceketini üzerinden çıkartıp asmasına yardımcı olmuştu. Elleri askılığa ilerlerken irisleri Dahyun'un üzerindeydi. Dahyun'a cevap vermediğini fark ettiğinde dudaklarını araladı.

"İşim erken bitti."

Dahyun küçük bir gülümsemeyle Jeongguk'a kafa salladıktan sonra mutfağa doğru geçti. Gözleri yavaşça elindeki poşete kaydı. Gözlerini kapatıp poşeti avuçlarında sıkmaya başlamıştı. Bugün sadece birkaç parça ekmek alabilmişti. Derin bir nefes alarak mutfağın kapısından ilerledi.

İçeride gördüğü manzarayla gözleri açılmış, ağzı şaşkınlıktan aralanmıştı. Kardeşleri ortalarına koydukları büyük bir tabaktan el yapımı olmadığı belli olan bir yemeği yiyorlardı. Derin bir nefes verip arkasına döndü. Jungkook kapıya yaslanmış bir şekilde gülümseyerek onu izliyordu. Dahyun kafasını omzuna yatırdı. Duygusal bir insan olduğu için yavaş yavaş gözleri dolmaya başlıyordu.

"Yapmak zorunda değildin."

"Ev kiramdan silersin."

Jeongguk ne kadar parasıyla yapmış olsa bile, Dahyun duygusallığını kontrol edemiyordu. Yavaşça başı öne düştü. Dudakları hafif hafif titremeye başlamıştı. Arkadaşı kapıdan yanına gelmiş, yara izleri dolu elleriyle sırtını sıvazlamaya başlamıştı.

"Dahyun, gerçekten önemli değil."

İşte yaşadığı dünya bu kadar acımasız ve zorluklarla doluydu. Dahyun'u anlamak zor değildi. Hayatı boyunca acılarla boğuşmuş, küçük kardeşleri için her şeyi küçük yaşta tek başına sırtlamıştı. Ne kadar üç işte çalışıyor, gecelere kadar sokaklarda koşturuyor ve ağır paketleri taşıyor olsa bile o daha sadece küçük bir kızdı. Gördüğü en küçük ilgide bu kadar duygulanması normaldi. Hayatında ilk kez azıcık bile olsa değer gördüğünü, sevildiğini hissetmişti.

Dahyun, hayatı boyunca hiç sevilmemişti ki.

Güzel fikirlerim var

steam | dahmoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin