⊹ ࣪ ﹏𓊝﹏𓂁﹏⊹ ࣪
"Gökyüzünde çok fazla ceset var."
On dört yaşında ya var ya yoktum, günlüğümde tozlanmaya mahrum bırakılmış sonbahar akşamlarından birinde sıkışmış kalmıştık. Ateş böcekleri daha çok ilgimi çekiyor olmalarına rağmen Osamu sertçe üstüne kocaman bir "M" harfi işlenmiş ve çürük kiraz renginde olan ucube kazağımı çekiştirdiğinden, bir de noel hediyesi olsa harika bir gönderme olabilirdi sahiden, ve bağıra çağıra gökyüzünü işaret ettiğinden ondan başka bir şeye verecek dikkat kalmıyordu insanda. Sözde bize göz kulak olmak için yanımızda tutulan Akiko da bizi pek tınlamadığından Osamu ve saçmalıkları başıma kalıyordu işte. Zavallı ben.
"Odasaku bana öldüğümüzde yıldıza dönüşeceğimizi söylemişti."
Bizim aksimize Osamu ölümü gereğinden oldukça çok ve yaşından beklenmedik bir hırsla merak ederdi. Hırsla derken, sahiden hırsla: sanki bir yarışmanın içindeyiz ve bitiş çizgisi de ölüm tarzında bir hırsla. Garip olan şey aynı zamanda ondan ölümüne korkardı da. Ölümden ölümüne korkmak komik bir ironi olsa gerek, gerçi kolunda bandajlarla gezen bir adam korkuyorum dediğinde ona hangi enayi inanırdı ki? En sonunda Oda-san da sussun diye ortaya bu palavrayı atmıştı işte: yıldızlar. Ben de zaruriyetten mi yoksa bu fikrin cennetten daha çekici geldiğinden mi bilmem Odasaku'nun küçük oyununa dahil oluyor ve bu kafayı sıyırmış çocukla birlikte gökyüzündeki cesetleri sayıyordum. Aman ne harika!
Mış gibi yapmak lanetlidir bilirsiniz, eğer kontrolsüzce mış gibi yaparsanız mış gibi yaptığınız şeyler bir anda gerçekmiş gibi gelmeye başlar ve işin sonunda mış gibi kalan tek şey mış gibi yaptığınız şeyin dalga geçtiği beyniniz olur. Ya da her neyse işte. Uzun lafın kısası Osamu ve Oda-san sağolsun, artık benim için cennet ve cehennemden daha inanılası bir son yaratılmıştı: yıldızlar. Ki Osamu hayatımda kardeşten bozma bir yer edinmiş olmasaydı, ben ölümü ve sonumu başıma gelmedikçe aklıma getirmezdim bile. Daha önce de demiştim, yani neye göre karar veriyorlar hala anlamadım ama, cennetlik olmadığımdan emindim! Yıldızlar da benim gibi biri için biçilmiş kaftandılar! Sonuçta cennetten daha dünyevi yıldızlardan da daha ilahi bir son olamazdı!
Bu yüzden olsa gerek trenden indiğimde baktığım ilk yer gökyüzüydü. Simsiyah yorganın üstüne işlenmiş melek kanatlarından kopma tüyler görmeyi beklemiştim, bir ışıltı dahi olsa çarpsaydı gözüme Hirotsu-san'ın mutlu olduğunu düşünebilir ve acı tatlı gülümsememle evin yolunu tutabilirdim. Bana söylenen ''çok güçlüsün'' yahut ''yanındayız.'' yorumlarına dik duruşumu bozmadan ve gökyüzündeki dostumun desteğiyle kafa sallayabilirdim. Fakat lanet olsun ki, yaşadığım ilk şoktu bu, bulutluydu hava. Hirotsu-san'ı son bir kez daha görme umudum da toprağın altına girdi böylece. Bulutların çekilmesini bekleyecektik, mecbur. Yine dünyevi tesellilere kalacaktım. Ya da bir paket sigaraya, Hirotsu-san'ın bu duman makinelerinde bir tür kutsallık bulduğundan emindi bir yanım. Dünyevi sayılmazlardı o yüzden.
Yaşadığım ikinci şok ne ara yanıma geldiğini bile anlamadığım ve çoktan sarılma adını verdiğimiz ve boğazımı boğarcasına sıkmaktan ibaret sevgi gösterisine başlamış Akiko'ydu. Aslında bu karşılaşmayı Osamu'dan beklerdim ondan değil, şaşırmıştım ama iyi geldiği gerçeğini reddedemezdim. Hayatın benden çok küçük yaşta çaldığı abim yerine bir abla figürü koymuş olması güzeldi, bazen evren de bir işe yarayabiliyordu!
Akiko'nun hemen peşi sıra beliren yorgun ama gülümsemesi ile görür görmez içinizdeki şömineyi yakmayı başaran Oda, bir de Osamu işte. Dördüncü olarak da Osamu'nun hiçbir zaman dozunda sıkmayı öğrenemediği ağır parfüm kokusunu, modern ve bandajlı bir çingene gibi giyinen birisi için fazla lüks kokardı hep, görmezden gelemeyiz tabi. Bir şekilde bulunduğu her ortamda varlığını hissettirebilmek gibi bir yeteneği vardı. Bir insanın birden fazla evi olabilir miydi bilmiyorum, biri yıkılmış olsa da bu insanların hepsi ayrı ayrı bir yuvaydı bana.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
back to the old house, tachigin
Fanfictionyatağımın arkasında tozlanmaya mahkum gitar. 130724