3- Karşılaşma

6 4 2
                                    


Makineli Tüfek'in galip gelip, benim gibi yarı finale kaldığı maçtan sonra oldukça sıkı çalışmanın farz olduğunu kafama koymuştum. Bu ayı kesin finale kadar giderdi. Yenilmemek için daha fazla antreman yapmam gerekli ve onunla dövüşebilmek için önümdeki rakibimi ezmem gerekiyordu.

Ailemle yaşadığımız eve geldiğimde anında odama gittim. Akşam yemeği saati yaklaşıyordu. Üzerimi değiştirip yemek yedikten sonra gece antremanına katılmaya karar verdim. Normalde gittiğimin aksine bu sefer gece çalışmaya karar vermiştim.

Aşağıya indiğimde valide sultanımı görmemle sırıttım.

"Hanimiş neredeymiş dünyanın en iyi annesi? Aha buradaymış." dedim sırıtarak. Beni görmüş olacak ki gülümsedi. Yanına gidip bir güzel kollarımı ona sardım.

"Yılışma hemen. Yemek hazır, babanı bekliyoruz. Gel sen de."

Demesiyle ben de yanlarına oturup beklemeye başladım. Bu sırada ise gün içinde neler yaptığımıza dair sohbetler açılmıştı. Yaklaşık beş dakika sonra babam aşağıya indiğinde gülümsedim. Hep beraber sofraya oturup yemeğimizi yemeye başladık fakat babamın üstünde bir sıkıntı var gibi görünüyordu. Her ne kadar bize belli etmemeye çalışsa da bir problem olduğu yüzünden anlaşılıyordu.

"Nasılsın babacım? Bir sıkıntılı gördüm sanki seni."

"İyiyim oğlum. Sevkiyatla ilgili bir sorun çıkmış, her zamanki şeyler işte." dedi fakat sorunun bu olmadığını tahmin edebiliyordum. Çok üsteleyip zorlamak istemedim. Bu yüzden kafamı sallamakla yetindim.

Yemekten sonra da arabama atlayıp spor salonuna doğru gitmeye başladım. İlk defa gece gittiğim için gece çalıştıran koçun kim olduğunu bilmiyordum. Ama benim için sıkıntı değildi konu dövüş olunca herkesle anlaşabilirdim. Salonun otoparkına arabamı park ettikten sonra giriş kartımı okutup salona girdim.

Genelde antreman yaptığım köşeye gittiğimde gördüğüm Özgür'le gülümsedim.

"Oo kardeşim sen bu saatte uğrar mıydın buralara." dediğinde şakasına kafasına bir tane patlattım. Galiba biraz sert olmuştu ki eşek gibi inlemişti.

"Ne yapıyorsun lan? Ağır bir de eli."

"Tabi ağır olacak, o kadar dövüşçüyüm. Zeki seni."

"Bunun intikamını daha sonra alacağım. Duyduğuma göre bugün yeni antrenör geliyormuş. Gece çalıştıracakmış."

"Tanıyor musun, kimmiş?"

"Valla hiç bilmiyorum ama çok sertmiş, dövüş yöntemleri vahşice diyorlar. Çok sıkı çalıştırıyormuş. Boku yedik galiba." dediğinde açıkçası kim olduğunu merak etmiştim.

"Ne zaman gelecekmiş?"

"Bilmiyorum, birazdan burada olur dediler."

Kafamı sallayıp anladığımı belli edercesine mırıltı çıkardım. Biraz ısındıktan sonra salona giren büyük kalıplı adamı gördüğümde Özgür'e fısıldadım. Arkası dönük olduğu için yüzü gözükmüyordu.

"Bu mu lan yeni antrenör? Kaslı minareye benziyor aynı." dediğimde güldü. Soyunma odasına girdi, çantasını bırakıp üstünü değiştirecekti sanırım.

O gelen kadar ben de elime 24 kiloluk iki dumbbell alıp kaldırmaya başladım.

"İyi çalışmalar çocuklar. İşte yeni antrenörünüz. Artık geceleri o sizi çalıştıracak." eski antrenörümüzün sesiyle elimdeki dumbbelları bırakıp arkamı döndüm.

Arkamı döndüğüm gibi gördüğüm görüntü başımdan aşağıya kaynar sular dökülmesine sebep oldu.

"Orospu çocuğu Atalay." dememle onunla göz göze geldik. Hayvan eti yemiş.

O da beni gördüğünde yüzündeki şaşkınlık inkar edilecek türden değildi. Şaşırmıştı ama bu şaşkınlığı kısa sürdü. Yüzüne dünyadaki en şerefsiz insan olduğunu kanıtlayan bir sırıtma yerleştirdi. O ağzını kıracaktım.

Sinir vücudumu ben istemeden ele geçirdiğinde üzerine doğru yürüdüm. Onu duvara doğru itip üzerine çullanmıştım.

"Ne işin var lan senin burada? Bir daha karşıma çıkma demedim mi sana?" dediğimde yüzüne sanki imkanı varmış gibi sırıtışını daha da genişletti. At ağızlı.

"Uzun zaman oldu ha."

"Keşke o zaman uzun kalmaya devam etseydi. Seni görmek istemiyorum, git başka spor salonuna."

"Burada eğitmen olan benim. Asıl senin gitmem gerekmiyor mu?"

"Tabii ki gerekmiyor. İlk önce ben geldim buraya. Git başka yerde antrenör ol amına koyayım ya."

"Bakıyorum da Türkçen bayağı gelişmiş. Bir teşekkür yok mu? Sonuçta temelini atan bendim. Ayrıca beğenmiyorsan gidersin koçum. Zorla tutan yok."

"Ne teşekkürü lan? Şu an yüzüne bakmamı bile haketmiyorsun. Bir de teşekkür istiyor."

Bir tık doğru söylüyordu. Türkçem hala çok gelişmiş değildi. Bazen dilim kayıyor, harfleri yanlış telaffuz edebiliyordum ama yine de iyiydim bence. Tabi teşekkür falan da etmeyecektim.

Onu sıkıştırdığım için hala şokta olan eski antrenör yanımıza doğru yaklaşıp konuştu.

"Hadi ama Denis yapma oğlum. Önceden kalan bir probleminiz varsa gidin başka yerde kavga edin. Burası spor salonu."

"Haklısınız hocam. Kusura bakmayın."

Haklıydı biraz. Murat hocanın hatırına yakasını bırakıp eski yerime geçtim. Özgür ise şaşkınlıkla suratıma bakıyor. 'Noluyor lan? Tanışıyor musunuz daha önceden? Aranız problemli mi? Neden yakasından tutup duvara çarptın adamı? Bir de sen neyine güveniyorsun? Hayvan gibi 2 metre adam, sinek gibi duvara yapıştırır seni.' bakışı atıyordu. Evet tam olarak böyle diyen bir bakış.

Ben de ona 'Off hiç sorma. Tanıyorum, it oğlu itin teki. Ayrıca beni hafife alıyorsun. Murat hoca olmasaydı ve isteseydim döverdim. Gerçi istiyordum ama Murat hoca vardı. Bu yüzden sadece Murat hoca olmasaydı döverdim yani. Bizi boş sanma. Her neyse sana anlatırım daha sonra. Bugünü bir sağ olarak atlatalım.' bakışı attım.

Murat hoca bizi bu ayıyla baş başa bıraktığında çalışmaya başlattı. Kesin aklından hain planlar geçiyordu onun. Beni nasıl bezdirebileceğini düşünüyordu. Ama benim adım da Denis Bulut'sa ona bana yaşattıklarının bin beterini yaşatıp süründürecektim. O planlarının işe yaramasına izin vermeyecektim.

__

bana sarısın ukeler el yapar
ben begenırsem onu kıtabıma koyarım

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 19 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

SARI BALIK | bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin