- 30 -

49 12 1
                                    

Koluna sarıldım sıkıca. Beraber arabaya doğru ilerledik. Arabaya bindiğimizde bitik haldeydim. Gözlerimde tek bir duygu kırıntısı görmüyordum aynada kendime baktığımda. Tüm ışıklar gözümün önünden geçip gidiyordu ama baktığım tek nokta hiç değişmemişti.

Otoparka girdiğimizde Bay Lee arabadan indi ve benim yanıma geldi. Kapımı açtı, "Canım inmelisin."

"Bana ne oluyor..?"

Gözlerim tek bir noktaya bakıyordu. Görüşüm bulanıklaşınca kafamı ağır bir şekilde çevirerek Bay Lee'ye baktım. Endişeliydim, hem de çok.

Bana yaklaştı. "Ne oluyormuş benim bebeğime?" Gözümün önüne düşen saçı kulağımın arkasına itti.

Bileğini tuttum, "Biliyorsunuz. Bana ne oluyor? Ben.. Gerçeği bilmiyorum.. Siz biliyorsunuz."

İç çekti Bay Lee. O da endişeli görünüyordu. Bir şey diyemedim. "Pekala, şöyle yapalım.." kotluğumun düğmesine uzunca bastı ve koltuğu arkaya aldı. Önümde açılan geniş yere girip çömeldi. Kapıyı kapattı. "Bebeğim benim,"

Titremeye başlamıştım. "Ne oluyor Bay Lee? Çok korkuyorum.."

Titreyen ellerimi tuttu. Saçlarına götürdü. "Her şey yolunda, sakin olalım. Burnundan nefes al, ağzından ver."

Gözlerimi yumdum. Derin nefesler aldım. Gözlerimi açtığımda Bay Lee gözyaşlarını siliyordu. "Canım, Chris kim?"

"O ne alaka şu an?!"

Ağlamaklı sesimle bağırınca parmağını dudaklarıma götürdü, "Shh shh.. Söyle yalnızca."

"O bir zamanlar.. Benim tek.. idolümdü. Sevdiğim adamdı, erkek arkadaşımdı. Çoğu zaman evime gelirdi. Çok fazla anımız olan biri. Benim için değerli biriydi."

Başını eğdi. Derin bir nefes verdi. "Bebeğim, Chris.. Seni tanımıyor."

"Hafıza kaybı mı yaşamış ne oluyor?"

"Canım.. Sen o ölmedi demedin mi?"

Kafamı arkaya attım. "Ölmemiş evet." Ona baktım.

"Ama sen onu öldürdüğünü düşünüyorsun."

"Düşünüyorsun da ne demek? Bunu yaptım."

Geriye çekildi. "Güzelim benim, Chris.. Yani.. Senin Chris'in.. Yalnızca senin kafanda yaşadı. Senin gözlerinde, senin kulağında, senin.. kalbinde.. O hiç varolmadı."

Başımı eğip yüzümü kapattım. Gözyaşlarımı tüm yüzüme sürdüm. Uzanıp dudaklarını öptüm, "Sorun yok," yanaklarını tutarken başparmağım ile yanağını okşadım, "Sorun yok. Üzülmeyin."

Gözlerini kocaman açarak baktı bana. "Seungmin.. Ne diyorsun?" Diye mırıldandı ağlamaklı ses tonu ile.

Burukça gülümsedim, "Bunun için yapabileceğim hiçbir şey yok.. Üzülmek de istemiyorum. Siz de üzülmeyin. Ben aynı benim. Sizi yoracak olursam da sorun değil.. Sizi bırakırım."

Bileğimi serçe tuttu, "Seni asla bırakmayacağımı söyledim, Seungmin."

Dudaklarımı büzdüm. "Biliyorum.. Yine de aklınızda bulunsun.."

"Ah Seungmin.." Bir iç çekti. "Ben seni asla bırakamam. Bu söz konusu bile değil. Sen benim bir parçamsın."

Arkama yaslandım. Bay Lee'yi kucağıma çektim. Güldüm.

Ellerini omzuma koyunca sert bir yüz ifadesi ile bana baktı. "Komik değilsin Seungmin. Konuşuyorduk."

"Bitti konuşma. Daha fazla ağlamak istemiyorum Bay Lee. Cidden.. düşünmeye de gerek yok."

maybe - minminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin