- 28 -

50 12 0
                                    

Yemeğimiz bittiğinde Minho ile dışarı çıktığımızda önümden giden bedeni bileğinden tutup kendime çektim. "Gelin bakayım buraya." Dedim ve elimi ağzının önüne koyup gözlerine baktım öncelikle. Daha sonra gözlerini kapatıp dudaklarına baktım.

Güldü. "Seungmin, ne yapıyorsun, sorabilir miyim?"

Oydu. Cidden oydu.

Kollarımı boynuna sardım sevinçle. Gülerek benden ayrıldı, "Bunu daha sonraya bırakmaya ne dersin? Eve gidecektik."

Omuzlarından tuttum, "Ya ben sizce sabredebilir miyim?" Diye sordum heyecanla.

Omzumu pat patladı."Edersin edersin." Elimi tutup yürümeye başladı. Eşyalarımızı toplayıp Bay Lee'nin odasına geçtik. Ardından arabasına binip evine gittik. Yemekten çıktığımız saat itibari ile yüzüne baktığım için odasına gittiğimizde yaptığı ilk şey maskesini takmak olmuştu. Gülüp maskesini çıkarmaya çalıştım ama bana izin vermedi. Dudaklarımı büzüp çocukluk yaparak yanında gezdim yalnızca.

Eve girmek için kardını kapıya okuttuktan sonra içeri girdi. Sanki ben yokmuşum gibi odaya gitti. Minik ama hızlı adımlarla arkasından gittim küçük bir çocuk gibi. Sırtına sarıldım, "Niye kaçıyorsunuz?"

Güldü. Kollarımı tuttu, "Beraber duşa girsek mı diye düşünmüştüm. Yüzümü gösterdikten sonra seninle yapmak istediğim ilk şey sanırım." Dediği ile yüzüm kıpkırmızı olurken hiçbir şey diyememiştim. Bana döndü. Belimden tuttu beni, gülümseyen dudaklarını bastırdı dudaklarıma.

Kollarımı boynuna sarıp dudaklarını utancı olmayan bir çocuk gibi öptüm nazikçe. Nefeslenmek için ondan ayrıldığımda hızla konuştum, "Bu konuşacağız Minho Bey. Böyle kolay bir şekilde kaçamazsınız."

Gülüp odadaki tuvalete doğru ilerledi. "Kaçmıyorum ki." Kapıyı açıp içeri girdiğinde beni bir sıcak basmıştı. Fazlası ile utanmıştım. Ama bunda sorun yoktu. Ben onu seviyordum, o beni seviyordu. Birbirimizi tanıyorduk, birbirimize değer veriyorduk ve en önemlisi biz birbirimize güveniyorduk.

Onun peşinden gittim, ben içeri girer girmez dudaklarıma yeniden yapışmıştı. Kıyafetlerimizden kurtulduktan sonra buna suyun altında da devam etmiştik. Bedenine sarılıyken mırıldandım, "Sizden ayrılmayı hiç istemiyorum. Hep beraber olalım."

Çenemi tuttu nazikçe, "Hiçbir zaman ayrılmayacağız bebeğim. Sen her zaman benim olacaksın, ben de senin. Bu ilişkiyi sağlıklı tutabilmek için elimden gelen her şeyi yapacağım. Güven bana."

-

Banyodan çıktıktan sonra ıslak saçlarla yatağa sürünerek ulaşmış ve yorgun -ölü- bedenimi yatırmıştım yatağa. Bay Lee de yaklaşık beş dakika sonra yanıma geldiğinde elindeki havlu ile gözümün önüne düşen ıslak saçlarımı kuruttu.

Daha sonra banyoya geri gidip yatmadan önce yaptığı her şeyi birkaç dakika içerisinde yapıp yanıma geldi. Neyse ki ben de unutmamışken yapmıştım, yoksa şu an kalkamazdım.

Yanıma gelip uzandığında yorgun bir şekilde yüzüne baktım. "Neden bu kadar çok sakladınız yüzünüzü benden?" Bana döndü, ben de ona döndüm. "Birincisi, bu yasak bir şey. Hala bilmemen gerekiyor. Ancak ben seninle evlenmeye kararlı olduğum için bunu istisna olarak sayıyorum."

"İkinci?"

"Beni katil olarak göreceğinden çok korktum.."

Hüzünle dudaklarımı birbirine bastırdım. Elim gözünün önüne düşen saç tutamına gitti. Saçını kulağının arkasına ittim ve mırıldanmaya başladım, "Bay Lee, ben bu hayatımda size güvendiğim kadar başka kimseye güvenmedim."

maybe - minminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin