GİRİŞ

1 0 0
                                    

Şarkı: Where do lovers go? / ghostly kisses

---

Ölümün saati yok.

Bir gece ansızın gelir bazen uykunda sessizce, kapını bile çalmaz. Ölümün saati yok ki alarm kuralım. Hazırlanalım. Hazır hissedelim kendimizi. Kimi kandırıyoruz ki, kim kendini ölüme hazır hissedebilir bir apartmanın çatısının kıyısından atlamak üzere olmayan. Bazen sadece kalbin durmaz ölmek olduğunda. Ölmek olmaz o sadece, bazen bin yerinden bıçaklanırsın da gıkını çıkarmazsın. Tek bir çığlık. Tek bir çığlık bile atamazsın çünkü nefesin yetmiyordur artık dar geliyordur göğsün ona. Tanrı seni seçmiştir ve güçlü kulu olarak görüyordur artık. Bu senin bir çeşit imtihanındır. Ya dayanmak zorundasındır ya da kalemi eline alıp sen yazmak; bu hayatının nasıl işleyeceğini. Son bölüm başından bellidir bazen mürekkebi kağıda ilk dokundurduğun anda. İlk son bölümü kurmuşsundur kafanda. Ölümü. Ölümünün nasıl olacağını. Ama ilk bölümlerde kalemi eline almak zordur yeni bir hikayeyi nasıl oluşturacağını bilemediğinden. İlk bölümleri yazmak hep en zor kısmıdır kitabın. En azından benim için öyle oluyor masamdaki laptopumda biriktirdiğim sayfalarca süren karmaşıklığa baktığımda. Kafama sığmıyor hepsi, dolup taşıyor.

İlk bölümünü yazmak hiç bu kadar zor olmamıştı bir kitabın.

Dışarıdan göründüğü kadarıyla mükemmel bir hayatımız vardı bizim, günlere bile sığdıramadığımız, bazen. Akşam sahilin oradaki küçük bara gidip kenarda köşede saatlerce sohbete daldığımız, favori içeceğimizi ananaslı, her gün bıkmadan aynısını söylediğimiz. Hayvanat bahçesine benzeyen bakımevinde hayvanlar için, gidip sevdiğimiz bir kaplan vardı. Küçük bir kaplan, yavru. Alt yüzünde ne kadar farklı şeyler yatıyordu oysa, bizim bile asıl olayın körüklenme anına kadar fark etmediğimiz. Ne kadar kalp kırıklığı biriktirmiştik, birbirimizin canını yakmıştık ve ona rağmen hiçbir şey olmamış gibi devam etmiştik.

Birine sinirlenip dalga geçeceğini bildiğin halde senin özgüvenini farkına varması için paylaştığın o fotoğrafı yine ve yine başkaları, bir şeyleri kanıtlamaya çalıştığın için onlara, paylaştığını sanırdı yalnızca. Ama sen kendine kanıtlamaya çalışırdın o anda birşeyleri. İnsanları kendi kafana göre yargılayıp ona kafanda belirlediğin gibi pay biçmek ne kadar da kolaydı. Kimse bilmezdi ama buz dağının her zaman, görünmeyen bir tarafı vardı ve görüneninden daha büyük olurdu. Unuttuğumuz, unuttukları kısım ise buydu.

Zordur ilk sayfayı yazmak.

İlkler hep zordur alışılmadık geldiğinden. Sayılı kelime ve küçücük klavye bazen çok gelir eline. Kelimelerin tam sayfanın başladığı yerde tükenir. Kalırsın öyle.

Kendini zehirle, yalnızca kendini zehirle.

-

Yolda koşturup duruyorum sonunda bir yere varamadığım. Burası başladığımız yer, buradan kimseye çıkış yok.

Parmağıma taşırmamaya çalıştığı ojeyi sürerken tek yaptığım fiziksel olarak, ojenin fırçasını tutan narin ellerinin kibarca tırnaklarımda gezinişini izlemekti. Kafamda ise aynı anda birden fazla şey düşünüyordum ve dalmıştım. " Hey! Sen bizi dinliyor musun? Nereye daldın yine?"

Duyduğum sesle, edilen sitemin bana karşı olduğunu düşünerek kafamı kaldırdım ve anında, bana doğru anlamsız bakışlar atan İdil'le göz göze geldim o an. "Ha?"

Söyleyecek bir şey bulamamıştım tabii ki ve dinlemiş taklidi de yapamamıştım.

"Dünya'dan Hazel Yanzanem'e?" Âlâ önümde ellerini çırptı birkaç kez ve işini bitirdiği için ojeyi kapatıp ellerimi yellemeye başladı.
"Bizi duyabiliyor musunuz acaba yoksa o küçük kafanızın içinde, yaptığımız planları bile dinlemeyi gereksiz bulan ne tarz düşünceler dönüyor anlatmak ister misiniz?"

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 03 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

iklimsel esintilerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin