⁶what if it was someone else?

660 89 140
                                    

〣SWIM― lose myself




Bu bir sıkışma.

Kalbim mi karnım mı?

Hangisi çözemiyorum. Gerginim ama kendime öyle olmadığımı hatırlatmak için üstün bir efor sarf ediyorum. Bu efor daha şimdiden beni yoruyor, o buraya geldiğinde ve bir olduğumuzda kat kat yorulacağımı, zihnen çökeceğimi biliyorum ama başka yol yok.

İyi mi kötü mü?

Bu fikrin bu yanını çözemiyorum. Umursamazlık hakim, Jeongguk olmasaydı başka biri olacaktı ve başka biri düşüncesi sıcak değil, mide bulandırıcı geliyor. Jeongguk'a güvendiğimden ötürü falan değil, temizliğine dikkat ettiğini ve bu tür şeylere at kullan olarak bakmadığını bildiğimden.

Ne onun ne başkasının tek seferlik zevki olmaktan çok uzağım. Kendime saygımdan istemem bunu en başta, ne kadar onunla aramız limondan da ekşi ve sebze acılığından daha yakıcı olsa da içten içe her zaman kendimi onunla bulacağımı düşünürdüm. O bunu teklif eden olmasaydı en başta ben ederdim. Ondan nefret etsem dahi başka kimseyi bu kadar tanımıyordum.

Jeongguk'la atıştığımız bir akşamdı, son sınıf olduğumuzdan ötürü projeler oldukça yoğundu ve vize haftasıydı. Kasımın on ikisiydi, yüzüme vuran soğuğu ve onun kızarmış burnunu iyi hatırlıyordum. Wooyoung'ı bekliyordum, fakültelerimiz ayrıydı ama o akşam kafa dağıtmak için buluşma kararı almıştık. Mühendisliğin önündeydim, ikisi de yapay zeka ve veri okuyordu ve haliyle onunla karşılaşmam zor değildi. Selamlaşmamız yoktu, birbirimize bakar geçerdik fakat o, o gün karşıma geçip benimle gelsene dediğinde aklımın ucundan bana bu teklifi yapacağı asla geçmiyordu.

Woo'yu görür görmez beklemesi gerektiğini söyleyip peşine takıldım. Lacivert kot ceketi, içine giydiği kalın keten gömleği, beyaz kum tişörtü ve içinin yünlü olduğunu tahmin ettiğim kot pantolonu ve botlarıyla iyi duruyordu Jeongguk. Ondan haz alışım sıfır olsa dahi kendini bilişini ve tarzını çekinmeden beğendiğimi kendime söyleyebiliyordum.

"Sıkılmadın mı sen?" Diye bir soru attı ortaya en sonunda sakin bir yere geçtiğimizde. Anlamadım, tek kaşım havaya kalktı ve sorarcasına baktım ona. "Arkadaşların, Woo hariç, günlerdir arka tarafta beynimi yiyor. Taehyung hâlâ kendini bulamadı, bir yerde cinsiyetsiz birileriyle takılmak hoş gelmiyor bana, belki de biliyor söylemiyor ve kendini iyi saklıyor, şu bu her şey. Woo'nun baktım diyeceği yok çekiniyor mu, utanıyor mu ne yapıyor bilmiyorum ama bilmen gerektiğini düşündüğüm için söylüyorum sana da." Woo hariç, doğru bir cümleydi. Çünkü diğerleriyle arkadaş değildim, arada bir görüşüp selamlaşırdık. Bu yüzden hakkımda konuşmalarına şaşırmamıştım, hatta daha beter şeyler dediklerini bile biliyordum. Jeongguk neden törpülemişti hiçbir fikrim yoktu ama o an bu, gerçekten hoşuma gitti.

Omuz silktim umurumda değil dercesine. Öyleydi çünkü, tek onlar değil benden koku alamayıp uzak hisseden herkes bunu diyordu gayet farkındaydım.

"Umursamadığını söyleyemezsin."

"İnan, isteyen istediğini düşünebilir. Kendi açımdan sıkıntı olmadığına göre diğerlerinin düşünceleri boş teneke."

"Cidden sıkıntı etmiyor musun? Kendini bulmak istemedin mi hiç?" Gözleri kısıldı, o an bir duruldum. İçten içe istiyordum ama yapabileceğim bir şey yoktu. Her şeyi denemiştim, o hariç. Bunu o gün o an ona söylemek istememiştim, teklif etsem ederdim ama sustum. Belki de öğrenmek için bu kadar hevesli olduğumu bilsin istemedim, bilmiyorum.

"Bu neden konu oluyor şimdi?" Sesim fark etmeden sert çıktı. Onunla aramdaki, beni her seferde ılık bir öfkeye buluyordu. Birbirimizden hoşlanmayıp en ufak sorunda birbirimizi sormak beni zift dolu bir kuyuya atıp boğuyordu. Benim için endişelenmediğini biliyordum ama başıma bir şey geldiğinde yanımda olduğunda, hoşlanmadığı şeyler duyup benim bilmemi istediğinde tüm elektrik beynime toplanıyordu. Her an patlayabilecek üzeri graffiti ile boyanmış bir trafo kutusu oluyordum.

solar yutesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin