30.Karanlığın İmtahanı

6 5 0
                                    

Soo-ah, kılıcıyla bir gölge yaratığının üzerine atıldı, ama yaratık aniden kayboldu, ardından başka bir taraftan tekrar ortaya çıktı. Kılıcını savurduğunda, yaratık geri çekildi, ancak hemen ardından bir diğeri ona doğru hamle yaptı. Gölgeler, adeta sonsuz bir karanlık denizinden fırlayan dalgalar gibi üzerlerine geliyordu.

Seoyeon, yanında bir büyü parşömeni açtı ve güçlü bir tılsım mırıldanmaya başladı. Parşömenden çıkan ışık, kısa bir süre için gölgeleri dağıttı, ancak gölgeler tekrar birleşerek onlara karşı saldırılarına devam etti.

“Bu böyle devam edemez,” dedi Harin, nefes nefese kalmıştı. “Gölgeler bitmek bilmiyor!”

Soo-ah, bir an için durdu ve karanlık kraliçeye baktı. Kraliçe, hâlâ tahtında oturuyordu, gözlerini bir an bile onlardan ayırmadan. Kraliçenin huzurunda bu yaratıkları yenmenin mümkün olmadığını anlamıştı.

“Kraliçe’nin gücünü kırmalıyız,” dedi Soo-ah, Seoyeon ve Harin’e seslenerek. “Yoksa bu savaşı asla kazanamayız.”

Seoyeon başını salladı. “Ama nasıl? Kraliçe, bu gölgelerden daha güçlü.”

Soo-ah, kraliçenin gözlerinde derin bir karanlık gördü. Bu karanlık, sadece gücün değil, aynı zamanda korkunun ve yalnızlığın bir sembolüydü. Kraliçenin güç kaynağının, içindeki bu karanlık olduğunu hissetti.

“Onu zayıflatmamız gerek,” dedi Soo-ah. “Korkusuyla yüzleşmeli.”

Harin, Soo-ah’ın ne demek istediğini anladı. “Onu yalnız bırakmalıyız,” diye ekledi. “Korkuları yüzeye çıktığında, savunmasız kalacak.”

Ancak bunu başarmak için, kraliçeyi tamamen yalnız bırakmaları gerekiyordu. Üçü, birbirlerine baktı; bu, onları ayıracak bir plan anlamına geliyordu, ancak başka seçenekleri yoktu.

“Ben dikkatini dağıtacağım,” dedi Soo-ah, kararlı bir sesle. “Sizler, gölgeleri durdurmaya devam edin.”

Soo-ah, cesurca kraliçeye doğru ilerledi. Kılıcını kınından çıkararak, ona meydan okuyan bir bakışla yaklaştı. “Kraliçe!” diye seslendi. “Sadece yaratıklarınla savaşabilirsin, değil mi? Kendin savaşacak kadar güçlü müsün?”

Kraliçe, Soo-ah’ın bu meydan okumasına kayıtsız bir şekilde baktı. “Seninle mi savaşayım?” dedi alaycı bir tonda. “Senin gibi biri, benim seviyeme erişemez.”

Ancak Soo-ah, kraliçeyi tahrik etmeye devam etti. “Senin sevgin yok, cesaretin de yok,” diye bağırdı. “Korkuların seni ele geçirmiş, bu yüzden yalnızsın! Gerçekten güçlü olanlar, korkularıyla yüzleşir ve onları aşar. Sen sadece korkularını saklıyorsun!”

Kraliçe’nin gözlerinde bir an için bir titreşim belirdi, ama hemen ardından bu duygu yerini soğuk bir öfkeye bıraktı. “Korkularımı mı saklıyorum?” diye fısıldadı kraliçe. “Beni daha iyi tanıdığını mı sanıyorsun?”

O an, kraliçenin etrafındaki karanlık dalgalandı ve yoğunlaştı. Gölgeler bir anlığına duraksadı, bu da Seoyeon ve Harin’e biraz nefes alma fırsatı verdi. Ancak Soo-ah’ın tahriki, kraliçeyi daha da güçlü hale getirebilirdi.

Soo-ah, kılıcını daha sıkı kavradı ve kraliçeye doğru bir adım daha attı. “Eğer gerçekten güçlüyse, yalnız kalmayı dene,” dedi kararlı bir şekilde. “Gölgeler olmadan, sadece sen ve ben. O zaman kimin daha güçlü olduğunu göreceğiz.”

Kraliçe, Soo-ah’ın bu cesur meydan okumasına öfkeyle gülümsedi. “Gölgelerim olmadan da seni yeneceğim,” dedi ve bir el hareketiyle gölgeleri geri çekti. Salon bir anda boşaldı, sadece Soo-ah ve kraliçe kalmıştı.

Bu, Soo-ah’ın beklediği andı. “Şimdi,” dedi içinden. “Kraliçeyi kendi korkularıyla yüzleştirmeliyiz.”

Ancak bu, beklenenden çok daha tehlikeli bir hamleydi. Kraliçe, yalnız kaldığında gücünün zirvesine ulaşabilir, ya da gerçekten savunmasız hale gelebilirdi. Soo-ah, kaderin bu kritik anında, her şeyin risk altında olduğunu biliyordu.

Gölge KraliçeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin