8; güneşin doğuşu, egzoz dumanı, kıkırdamaların ötesi.

281 51 68
                                    

15 Kasım Çarşamba

"Bu böyle olmaz." dedigimde karşımdaki kız gözlerini devirerek bana bakmış sinirlerimi daha da hoplatmıştı. "Kızım, yazı fontunu not olarak masana yazdım ya! Tanrı aşkına sadece şunu lanet bilgisayara düzgün bir şekilde yaz." yanımdan ayrılan bedenle derin bir nefes aldım. Ryujin, halime kıkırdarken sinirli bakışlarımı ona çevirdim.

"Sikeceğim, şimdi her şeyi!" sesimin yüksek çıkmasını umursamamıştım ama içeriye siyah kazağı ve siyah kumaş pantolonuyla giren ve nefesimi kesen beden umursamıştı.

"Küfür edip durma." sert sesi normalde belki bacaklarımı titretirdi ama sinirliyken başka hiçbir duyguyu hissedemiyordum. Sandalyelerden birine oturup proje için çalışanlarda  gözlerini gezdirdi, ben ise sadece ona bakıyordum.

"Hocam bunları seçmekte hata mı yaptık?" 

"Sorun yok çocuk." 

"Çocuk demeyin el alemin içinde." sırıtacak gibi olduğunda gözlerimi bir film izliyormuşcasına bizi izleyen Ryujin'e çevirdim. "Ben bu kızı kadrodan çıkarmak istiyorum. Benim dil seviyem bundan daha iyi." Ryujin tam yüzüme doğru bağıracağı sırada Taehyung'a bakmış ve direkt susmuştu. Ne olduğunu anlayamadığım için sahnenin aşağısında oturan bedene baktım. 

Taehyung ise kaşlarını çatmış, yakın arkadaşıma bakarken Ryujin'in neden sustuğunu anlamıştım çünkü sinirli bakıyordu. "Pardon hocam." diyerek ayağa kalkmış ve arkaya gitmişti. "Öğrencilerinizi korkutmamalısınız." dedim sesimi iyice kısarak. Sahnenin ucuna oturarak ayaklarımı sallamaya başladım.

"Korkutsam seni korkuturdum." 

"Nedenmiş o?" sesim neşeli çıkıyordu. 

"O da bana kalsın."

Gülümseyerek kafamı çalışan ekibe çevirdim. Mutluydum çünkü aramızdaki buzlar eriyormuş gibi hissediyordum. Masama yara bandı bıraktığı günden sonra - yani 2 gün önce - her sabah karşılaştığımız da 'günaydın' diyordum ve o da karşılık veriyordu. Elindeki kahveyle yürürken gözleri beni buluyor ardından da işine devam ediyordu.

Elbette hemen kollarına atlamayı beklemiyordum ama en azından okuldan en çok iletişim kurduğu kişi haline gelmiştim.

"Jungkook, bir bakar mısın şunlara?" oturduğum yerden ayağa kalkarak projeksiyonun önüne geçerek son kontrolleri yaptım. Bugün sunumum için provam vardı ve okulun hocaları da olacaktı. Sunumu burada ingilizce olarak sunacaktım. Programı Taehyung ayarlamıştı ve benim dün haberim olmuştu. 

O günden beri ise mutluydum. Tek taraflı bir tartışma yaşasak dahi bence bizim için iyi olmuştu. Taehyung'u hafif hafif çözmeye başlamıştım. Sabahları acı bir kahve içtiğini, o kahveden hızlı hızlı üç yudum aldıktan sonra geri kalanını yavaş bir şekilde bitirdiğini, sol elini kullandığını, sabahları öğle saatine nazaran daha mutlu ve çekilir olduğunu ve çok az renkli kıyafet giydiğini öğrenmiştim. Sabahları daha mutlu oluyordu ve eğer öğleden sonraya dersi kalıyorsa sürekli kaşları çatık dolanıyordu. Tatlıydı. 

Geri kalan bütün işleri de yaparak geri eski yerime döndüm ve o da aynı yerinde oturuyor, telefonuna bakıyordu. Yanına gelen siyah uzun saçlı kıza baktı ve ardından tekrardan telefonuna. "Hocam, şu fizik sorusuna bakar mısınız?"

Hah, dedim içimden. Basit bir numaraydı, hem de hiç sırası değildi şu an. 

"Jeon'a göster." dediğinde sırıtarak kafamı yere eğdim. Bacaklarımı sallamaya devam ediyordum. Kız somurta somurta elindeki fotokopiyle yanıma geldi. Eliyle işaret ettiği soruyu okuyup gözlerimi devirdim. Kalemi elime alıp gerekli işlemleri yapıp kağıdı geri kıza uzattım.

keith |taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin