"Nefret etmek en kolayıydı. Zor olan o nefreti diri tutmaktı."
Sırıtarak karşıma bakarken artık ikinci bir beynim varmış gibi hissediyordum. Aslında bir bakıma öyleydi de. Ben bir fikrimi söylesem içimdeki ses ile kafa kafaya verip bir beyin fırtınası yapsak... Allah'ım bu çok muhteşem bir şeydi!
Beni boşver de nasıl kurtulacağını düşün ahmak!
Hala bir köle muamelesi gördüğünü anlamamanı beyinsizliğine yoruyorum.
Neyden bahsediyordu bu asalak?
Ayağındaki prangalara bakarsan anlarsın neyden bahsettiğimi.
Başımı eğerek bacaklarıma baktığımda, oha gerçekten ayak bileklerimden duvara zincirlenmiştim!
''Bu kadar masrafa ne gerek vardı ki? Bir sandalyeye oturtup ellerimi arkadan ters kelepçe yaparak beni etkisiz hale getirebilirdiniz. Ben olsam kendime bu kadar para harcamazdım be!" Söylenerek elimle ayak bileklerimdeki zincirleri çekiştirdim. Şimdi fark ediyordum ki üzerimde evde giydiğim siyah tişört ve eşofman yoktu. Upuzun yerlerde süreyen eski bir elbise vardı. Neden mi eski? Çoğu yerde olan sonradan yapılma yamalarla eski olduğu her halinden belli oluyordu. Solan renginden bahsetmiyordum bile.
Kafamı kaldırarak bir kez daha odanın içine baktım. Taştan yatağın yanında tabure gibi birşey vardı. Onun ilerisinde ise büyük bir pencere. Ama pencerelerde cam yoktu. Onun yerine kendimi esir alınmış bir suçlu gibi hissedeceğim türden demir parmaklıklar vardı. Ayrıca şaka gibi ama burada bir kapı yoktu. Evet, gerçekten yoktu!
Acaba neden bu kadar salaksın?
Yukarı bakmayı dene!
İç sesimi dinleyerek yukarı baktım. Alçak tavanda dikdörtgen şeklinde tahtadan bir çıkıntı vardı. Tamam kapıyı bulmuş olabilirdim. Gözlerimi dikip baktığım tahta hareket ederek yukarı doğru havalanınca, misafirlerimin geldiğini anladım. Sessizlik içinde beklerken ilk önce keçi sakallı bir adam kafasını içeri uzatmıştı. Saçları ve sakallarına aklar düşmüş adam en az 70 yaşlarında gösteriyordu. Yüzündeki kırışıklıklara değinmiyordum bile. Kafasının üstü kel iken, kafasının kenarlarından çıkan saçları örgülüydü. Tamam asla yapmayacağım bir saç modeliydi.
Sen erkek misin, salak!
Buna cevap vermeyi bile şahsıma küfür sayarım.
Adam onca yaşına, kıkırdayan kemiklerine rağmen neredeyse iki metre yükseklikten aşağı atlayınca ister istemez ağzımdan bir şaşkınlık nidası çıktı.
''Dede napıyon ya? Zaten kemiklerin ayrı beynin ayrı titriyor. Hık diye geberip gidersin benden söylemesi.''
Ben bunları söylerken bile adam bana dik dik bakmak dışıda gözlerini bile kırpmamıştı. Tamam bu biraz ürkütücü. Ağzını araladığında ben duyacağım cümle için heyecanlanırken adamın söyledikleri bende büyü bir hayal kırıklığı yaşatmıştı.
''Exert niqeus saekter¿"
''Ne diyon dede?'' Adam kızgın bir homurtu çıkartarak neresinden çıkardığını anlamadığım anahtarı bana uzattı. 'Bana kalbimin sahibi sensin' falan mı diyordu?
Zeka küpü...
''Dede dedik bağrımıza bastık sapık çıktı! Seni zihniyetsiz adi şeref-'', sözümü bitirememin nedeni yukarıdaki kapıdan üzerime düşen ağırlıktı. Ezilen kaburgalarım yüzünden çığlık atmamak için dudaklarımı birbirine bastıram bile nafile bir çabaydı.