Mert kendini bir ay tutabildi. Milli kadro Almanya'ya gittiğinde dayanamadı, yine gitti o bara. Farkındaydı ne kadar aptal olduğunun. Ama korkak gibi kaçmak da istemiyordu.
O gün gitti. Kendini kızdan sakladı. Kendini alkole de vurmadı, basit bir kokteyl içti ve onunla kızın şovu bitene kadar oturdu. O üstünü değiştirmeye gittiğinde de çıkıp eve gitti.
Sonraki gün de aynısını yaptı. Ve ondan sonraki gün de. Bunu artık bir rutine dönüştürdü. Duru haftanın dört günü geliyordu bara. Saat sekizde. Üç saat sahne alıp sonra gidiyordu. Mert onu bazen sigaraya benzeyen ama sigara olmadığını bildiği zıkkımı içerken görüyordu. Bazen birkaç iri yarı erkek grubuyla. Ama hiç onlarla gitmiyordu. Nerede kaldığını merak etse de ne karşısına çıktı, ne de onu takip etti.
Duru genelde şarkılarını gözleri kapalı söylüyordu. Mert anlıyordu, bir ay içinde bir şeyler değişmişti. Daha derindendi sesi, daha güzeldi kulağa ama yolunda olmayan bir şeyler olduğunun farkındaydı. Yine de günlerce, sonra da haftalarca uzaktan izleyip yanına hiç gitmedi.
Kaçıp evden uzaklara
Şehre bakalım aylak aylak
Kaçıp gerçekten uzaklara
Hayallere dalalım teslim olmadan
Güzellik bir özgürlük var bu gece
İçimde ve dışımdaSaçları epey uzamıştı kızın ilk tanıştığı andan itibaren. Artık göğüslerinin altına geliyordu. Ama tekrar boyatmamıştı ve bu da çirkin bir görüntü oluşturuyordu. Kendi rengi kumral gibi bir şeydi.
Don Kişot olsun ismim bu gece
Rüzgarlara savaş açalım
O daha delice
Bir nefes...Takıldı kız. Boğazını temizledi.
Bir nefes çek şundan hemen alışır...
Mikrofondan biraz uzaklaşsa da kısık küfürü duyuldu. Boğazını bir daha temizledi. Stres olmuştu. Mert onun elinin titrediğini gördü. Ne oluyordu? Çekmiş miydi? Normalde sahne almadan önce madde kullanmazdı.
Gitarı bıraktı kenara ve arkaya gitti koşar adım. Adam diğer herkes gibi kıza şaşkınlıkla baktı, yerinden doğrulup bildiği yolu takip etti ve arkaya ulaştı. Kız üstünü o kadar çabuk değiştirmişti ki içine giydiğinden şüphelendi. Kapıyı açtığında ağladığını gördü. Hem de çok içli ağlıyordu. Şaşırıp kaldı, öyleydi ki sanki Duru hiçbir şeye ağlamazmış gibi geliyordu adama. Bu kız detone oldu diye mi ağlıyordu?
Kız onu farketmeden dizlerinin üzerine çöktü. Direkt yere kusmaya başladığında Mert endişeyle yanına eğildi. "Hey, hey tamam. İyisin." Çenesinden tutup yüzünü kendine çevirdi. O an farketti küçülen göz bebeklerini, mosmor göz altlarına. Sesli bir küfür etti. İlk defa böyle bir şey görüyordu. Ellerinin altında kızın titrediğini, sorunun ise her geçen saniye titremesinin artması olduğunu farkettiğinde bunu insanlığına sığdıramadı.
"Hastaneye gidiyoruz." Kızın küçülen irisleri o kadar hızlı büyüdü ki Mert kendini bir korku filminin içinde gibi hissetti. "Bu ne be?"
"Hayır! Gitmiyoruz hiçbir yere!" Ayağa kalktı, eline geçen askılığı fırlattı adama, ardından kaçmaya çalıştı kapıdan. Mert refleksleri sayesinde kurtulduğunda tuttu kollarından, arkasında sabitledi. Artık hiçbir şey yapamazdı. Sporcunun kollarına karşı bir gücü yoktu. Kafasını sallayıp dudaklarını büzdü ve alnını onun omzuna koydu. Yorgun nefes seslerini duyduğunda ağladığını anladı. Sadece sıkıca tutmaya devam etti.
Kızın kafası tamamen düştüğünde korkuyla kaldırdı kafasını. Aceleyle nabzını kontrol etti. Atıyordu. Sakin bir nefes verip kollarına aldı ve soluğu dışarıda aldı. Arabasının arka kapısını açıp içeriye yavaşça yerleştirmeye çalıştı. "Hastane olmaz..." diye mırıldandı Duru. "Olmaz. Mahvolurum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnsan Trafiği || Mert Hakan Yandaş
General FictionBen seni ölümüme kadar seveceğim. Sen beni ölümüme kadar seveceksin.