converse high

161 23 258
                                    

🌀

converse high

yoongi sormak istediği şeyi sorsa mı yoksa yine bir üç dört yıl bekletse mi, bilemediğinden "şimdi seni istediğim zaman öpebilir miyim peki?" diye attı ortaya meramını.

gecenin bir yarısı, yattığı sert yüzeyden uyumayı yine beceremediği için kalkarken gözünün ucuyla yanındaki küçük varlığı kontrol etti yoongi. huzurla uyuduğunu, etrafında dönen hiçbir şeyin farkında olmadığını fark ettiğinde gülümsemeden de edemedi. deli gibi başı ağrıyordu uykusuzluktan, çantasına uzandı ağrı kesicisini almak için. bir yandan da ayaklandı su almak üzere.

mutfağın içinde yalnızca bir mum yanıyordu, ne olur ne olmaz diye eklenmişti küçük mum. onunla suyun ve bardakların yerini bulup ilacını aldığında en azından artık daha ferahlamış hissediyordu. pırıl pırıl yapılmıştı mutfak, seokjin'in emriyle jimin ve namjoon tarafından. bu sırada zavallı ev sahibinin birkaç bardağı ve tabağı kırılmış da olsa her halükarda temizdi yani.

mutfağın karşısındaki salonun girişindeyken omzunu yasladı kapıya. orada da bir mum vardı, yatan kişilerin eli ayağı durmaz diye onlardan biraz uzakta. açılmış koltuktaki sarmaş dolaş bedenlerin huzur içinde nasıl da uyuduğunu gördüğünde gözlerini devirmeden edemedi.

jimin'i kendisini sattığı için boğacaktı.

ama en azından onu gizli gizli ağlarken bulmuyordu, değil mi? hoseok hyungunu görmek gerçekten iyi gelmişti ona.

onların yanına serilmiş yatakta uyuyan can sıkıcı elemana bir an bile bakmadan kendisine ve bebişe tahsis edilen odaya ilerledi. herkes iç içe ve rahatsız edici pozisyonlarda uyumak zorunda kalırken yoongi bebek kontenjanından yararlanıyordu neyse ki.

sabaha karşı sızacağını ve yeonie'ye bakma sırasını jimin'in hakkıyla devralacağını bilerek içi rahat bir şekilde yattı kızın yanına.

saat üçtü, uykuya dalmak için iki saati kalmıştı.

🌀

bir hafta önce

seokjin pirinç kekini tek seferde ağzına atıp gözlerini kapatırken mırıldandı mutlulukla. "ben dışında birilerinin daha yemek yapabilmesi öyle güzelmiş ki..."

"katıldım, tadı enfes olmuş tteokbokkinin. çok uzun zamandır yemiyorum, özlemişim." namjoon ikinci tabağı rica etmişti birkaç dakika önce yoongi'den. kendisi dışında dört koca mideli insanı besleyeceğini bilerek fazla fazla yapmıştı, büyükannenin evi de yağmalandığı halde bereketliydi, kileri özellikle. bozulmayacak biçimde paketlenmiş gıdalara bir gün bu kadar muhtaç kalabileceklerini düşünmemişlerdi doğrusu.

"yoongi yemek konusunda iyi, lisede de kendi yemeğini kendi yapar getirirdi. herkes annesine falan yaptırıyorken ya da yemekhaneden yiyorken..." jimin çoktan bitirmiş, elleriyle arkaya dayanmış, sessizce yemek yiyen yoongi'yi izliyordu konuşurken. eski bir anıdan bahseden çocuğu fark edip başını kaldırdığında birkaç saniyeliğine göz göze geldiler ama daha fazlası olmadı. yoongi pişirdiği sulu yemeğe eklediği eriştesini yemeğe geri döndü.

namjoon ikisi arasındaki dinamiğin gerildiğini fark ettiğinde yumuşatmak için bir cümle attı ortaya. "tanrının size acıması iyi olmuş, ben bu ikisini hiç tanımıyordum. keşke benim de liseden arkadaşım olsaydı burada."

"biz arkadaş da değildik," susma orucunu bozma zamanıydı yoongi'nin. "ben jimin'e açılmıştım, beni reddetti. sonra da ebedi düşmanı belledi."

right people, wrong place | yoonmin ✓ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin