여섯

700 113 21
                                    

jungkook okulun kapısından çıkan taehyung'u gördüğünde elindeki sigarayı yere atarak ayakkabısının altıyla sıkıca ezdi ve yaslandığı duvardan sırtını ayırdı. yüzüne fark etmeden yerleşen gülümseme ile kendisine yaklaşan arkadaşını izledi. taehyung onu bulabilmek için etrafa bakışlar atarken, sağ elini kaldırarak hızlıca salladı ve kendisinin yerini bulmasını sağladı. kendisi gibi taehyung'un yüzünü de gülümseme kapladığında, koşar adımlarla arkadaşının yanına ilerledi. yanına yaklaştıkça jungkook'un üzerinde olan başkalarının bakışlarını görünce sinirlenmeden edememişti. sonuçta en yakın arkadaşıydı; jungkook'a alıcı gözüyle bakmalarına sinirlenmek arkadaşlığın altın kuralı değil miydi?

değilse bile taehyung için böyleydi. halı altına süpürdüğü hisleri için kullanılmış kalıptı. herkes arkadaşını kıskanırdı, bunda garip olan bir şey yoktu. taehyung aslında hislerinin gerçekten farkında değildi. hayatı boyunca herhangi bir flört yaşamamıştı ve sadece jungkook'un başkaları ile flörtleşmesini izlemişti. içinde oluşan bu yakıcı hissi hep arkadaşını paylaşmak istememesine yormuştu ama öyle olup olmadığını kim bilebilirdi ki? yine de bu histen kurtulmak için jungkook'un taktiğini uygulayarak, herkesi kendisinden ve jungkook'dan uzak tutmuştu. yoluna çıkmamış ve dönem dönem üstünden biraz bile olsa çekilen ilgiden mahrum kalmaya göz yummuştu. kıskansa bile bir şey yapamazdı çünkü o jungkook değildi. jungkook ne yapsa haklıydı, peki kendisi? onun için durum karışıktı. daha önce arkadaşını birilerinden uzaklştırmaya çalışmamıştı ama yine de bunu denemekte emin değildi.

neyse ki artık bunu düşünmesine gerek yoktu çünkü arkadaşı jungkook son sınıfa geçtiklerinden beridir aşk işlerine ara vermişti. taehyung bundan fazlasıyla memnundu, eskiden yaşadığı iğrenç ve yakıcı hisle baş etmek zorunda değildi.

yani, kısmen.

"sonunda çıktın prenses." diye mırıldandı jungkook alayla. duvardan tamamen uzaklaşıp taehyung ile aralarında kalan mesafeyi kapatarak evlerine doğru yürümeye başladılar. ikilinin de yürümeyi sevdiği yoktu ama taehyung ne derse onu yapıyorlardı.

taehyung jungkook'un omzunu acımayacak bir şekilde ona yumruk attı. "bayan kwon ile ödev hakkında konuşmam gerekiyordu."  jungkook açıklamasını onaylayacak şekilde başını salladı. ellerini hol pantolonunun cebine atarak yolu izleyerek yürümeye devam etti. aslında bugün sormak istediği bazı şeyler vardı çünkü uzun zamandır içinde biriktirmişti. yine de sorup sormamak konusunda kararsızdı. ama şimdi sormazsa bir daha konusunu bile açamayacağını biliyordu.

"taehyung." dedi oldukça kısık bir sesle. taehyung yanlış duyduğunu sanarak arkadaşının yüzüne baktığında, kendisine bakıyor olduğunu gördü. "efendim?" bir yandan yürümeye devam ettiler.

"gerçekten sadece arkadaş olduğumuzu mu düşünüyorsun?"

bu soruyu o kadar umursamaz bir tonda söylemişti ki, taehyung gerçek anlamını asla anlamadı. bu soru aslında jungkook'un hisleri hakkında yeşil ışıkken, taehyung arkadaşının bir şeylerden şüphelendiğini düşünerek tedirgin oldu ve soru yüzünden beyni birkaç saniye düşünmeyi bıraktı. sahiden de bir süre cevap vermedi. adımları gerginlikle yavaşladı. ne cevap vereceğinden emin değildi, dürüst mü olmalıydı yoksa pembe yalan mı söylemeliydi?

"hayır. sanırım biz hiçbir zaman sadece arkadaş olmadık."

bir anlığına, gerçekten sadece bir anlığına dürüst olmak istedi ve alacağı cevaba göre geri vites yapacak şekilde sustu. jungkook heyecanla nefes almayı bile unuttu, yavaşça yutkundu ve taehyung'a bakmamaya çalışarak sordu.

stay with meHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin