-5-

31 6 11
                                    

Alınamamış bir uyku ile uyandım, kalkmakta zorlansamda kalkıp kendime sert bir kahve koydum,ayılabilmem için bu şarttı. Kahve makinesini çalıştırırken içerden sesler duydum, Minho uyanmıştı. Uykulu haliyle kalkıp yanıma mutfağa gelmişti ve benimle oturmuştu.

Balkonda otururken bir sigara yakmıştım, bağımlısı değildim sadece arada bir kahve ile içerdim. Minho'nun hoşuna gitmezdi ama ses etmezdi yinede.

Sigaramı tüttürüp kahvemi içerken soğuk bir ayaz vücuduma çarptı, sabah serinliği vardı gökyüzünün üzerinde.

Soğuğu severdim ama sevmezdim de bir yandan. Annem çok severdi soğuğu, birlikte dışarı çıktığımızda her zaman bana sıkı giyinmemi söylerdi, oysa ki kendisi incecik giyinirdi, sorduğumda ise "Rüzgar dalgaları insanın vücuduyla adeta dans eder etrafta eserken, sadece alışman gerekir oğlum" derdi.

Annem sanatkâr bir insandı, o yüzden bu sözleri duymak garip gelmezdi bana, aksine hoşuma giderdi bu dokunaklı sözleri. Ruhumun okşandığını hissederdim güzel sesiyle dile getirdiği kelimeleri duyunca. Uzun süre dalmış olmalıyım ki omzumda bir el hissetmiştim.

"Hyunjin?"

Minho benim için endişelenmişti.

"İyi misin?" dedi, iç çekip arkama yaslanınca sorduğu sorunun saçma olduğunu anlamış olacaktı ki cevapsız kalmama bir tepki vermemişti.

O sırada salonda bulunan telefonumun çalış sesini duymuştum, hızlı adımlarla içeri doğru ilerledim ve ekranda yazan ismi gördüm.

Chan arıyor...
Aç/Meşgule at

*Aç*

-Binanın önündeyim, müsaitsen yukarı çıkacağım.

Minho ile Chan'ın ilişkisi kötü sayılmazdı o yüzden sorun etmeyeceğini düşündüm, onu onaylayıp telefonu kapattım ve telefonu orada bırakıp balkona gittim, Minho'ya kısaca Chan'ın geleceğini söyledim ve kapıya doğru yöneldim.

Kapıya doğru attığım son adımla beraber çalan kapının sesini duydum.

Kapıyı açtım ve Chan ile kısa bir sarılma gerçekleştirdik, sarılması beni rahatlatıyordu ve özellikle bu günde herhangi biri bana sarılsa ağlarmışım gibi hissediyordum, bu yüzden sarılmayı uzun tutmak istemedim, hızlıca ondan ayrılıp kendimi toparladım ve gülümsedim, çünkü şuan olması gereken buydu.

Onu odama yönelttim ve giymesi için rahat kıyafetler verdim, dışarda onun giyinmesini bekledim ve giyinip geldikten sonra birlikte balkona ilerledik.

Minho ile Chan kısaca selamlaşmıştı, sonrada 3'ümüz balkonda oturup biraz sohbet etmiştik. Sohbete odaklanamıyordum ve sanırım bu farkedilmişti ama yinede ses çıkarmamışlardı.

Bir süre sonra Minho'nun işi çıkmıştı ve gitmesi gerekmişti, onu kapıya kadar yolcu etmiştim ve arkasından kapıyı kilitlemiştim. Sonrasında ise Chan ile salona geçmiştik.

Boş bir şekilde duvarı seyrediyordum, herşey boş geliyordu çünkü, hayatında en çok değer verdiğin kişiler senden genç bir yaşta koparılıyor ve kalıyorsun bu dünya cehenneminde tek başına.

Chan bana sarılıyordu ve sıkıca tutuyordu beni, bırakmak istemezcesine belimi saran elleri "Senin için buradayım." mesajı veriyordu adeta.

Bir süre geçtikten sonra Chan'ın belimdeki ellerini alıp koltuğa yerleştirdim ve ayağa kalktım. Chan bana soran bakışlar atıyordu. Ona mezarlığa gideceğimi söyledim ve benle gelip gelemeyeceğini sordu, ona gelebileceğini söyledim, Chan'a herkesten çok güveniyordum.

Kalktık, giyindik ve arabayla mezarlığa doğru ilerledik. Mezarlığa vardığımızda annemle babamın yan yana dikilmiş mezarlarına doğru ilerledim. İkisi içinde ayrı çiçekler almıştım, annem için manolya, babam içinse lale buketi. İkisinin de mezarlarına düzgünce yerleştirmiştim çiçekleri. Mezarlara baktığımda aklıma gelen hatıralar hâlâ fazlasıyla taze ve can yakıcıydı. Kalp yakıcı.

Her güzel şeyin bir sonu olduğu gerçeği can yakar derler, şuan hissettiğim şeyin tanımıdır bu söz. Keşke hep böyle kalsa dediğim hiçbirşey aynı kalmamıştı, yorucu ve mânasız bir hayat.

Özlüyordum, hemde çok fazla.

Dizlerimi kırıp yere çömeldim, Chan ise arkamda sadece beni izliyordu.

"Anne, baba, merhaba, nasılsınız? Hala gökyüzünden beni izliyor musunuz? Sizi çok özledim." demiştim sesim kırılıp titremeye ve gözlerim dolmaya başlarken, "Yeriniz asla dolmuyor, kalbimde bir boşluk hissediyorum ve bu boşluk çok büyük, bir kara delik gibi uçsuz ve bucaksız. Keşke daha gençliğimin baharını yaşarken beni bırakmasaydınız bu korkutucu cehennemin tam ortasında." gözlerimde biriken yaşlar yanaklarımdan aşağı doğru bir çizgi halinde düşüyordu.

Chan yanıma ilerlemiş ve bana sarılmıştı. Sarılmadan gelen rahatlık hissiyle hıçkırarak ve iç çekerek ağlamaya başlamıştım.

"C-Chan" hıçkırıklarımın arasından konuşmaya çalışıyordum ama sesim kısık bir fısıltı gibi çıkıyordu.

"Sssshh konuşmana gerek yok ben burdayım tamam mı? Ağla ve içini dök bu şuan en çok senin hakkın. Acını yaşa kendini susturmaya çalışma."

Sözleri daha çok içimi yakarken sesli bir şekilde ağlıyordum, bu koca mezarlıkta bir tek ikimiz vardık, yüzüm Chan'ın omzuna dayalı bir şekilde gözyaşlarımı döküyordum orada.

Sanırım yarım saat boyunca sadece orada ağlamıştım, çok yorgundum; yorgun, hayattan bıkmış ve bitik bir vaziyetteydim. Bazen hayattan vazgeçmek istediğim zaman aklıma Chan geliyordu, benim hayata tutunma sebebimdi o.

Ağlamaktan şişip kızaran gözlerimle ve yorgun düşen bedenimle oradaydım. Chan kafamı omzundan kaldırdı ve gözlerimin altını sildi.

"Birazda olsa rahatladın mı?"

diye sordu. Baş sallayarak ona cevap verdim.



[...]

5. bölüm çok gecikti biliyorum ve bunun için özür diliyorum fakat derslerim çok yoğun ve ancak 2-3 haftada bir yeni bölüm atacak zamanım olacak, umarım anlayış gösterirsiniz.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 27 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

HyunChan/ Somewhere Only We KnowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin