Elimdeki mavi zarfı sıkıp derin bir iç çektim ve Soo'ya baktım, hala üzerindekilerin yakışıp yakışmadığı konusunda tedirgindi. "Tanrı aşkına Soo! Beyaz bir gömlek ve lacivert bir pantolon, neresi yakışmayacak?!" Sinirle ona tıslayıp sırtından ittirdiğim zaman anlında beliren kalın damarları net bir şekilde görebildim.
Kıyafetleri giydiği andan beri onları çekiştiriyor, güzel olmadığı konusunda dırdır ediyordu. Fakat onu kendi haline bıraksaydım baştan aşağı simsiyah giyinecek ve cenazeye gelmiş yakın gibi etrafta gezip duracaktı ki bunun olmasına asla izin vermezdim.
Gözkapaklarımı kapatıp yeniden açtığımda bana sıraladığı onca gereksiz sözü takmayıp önüme döndüm. Doğrusunu söylemek gerekirse ona kıyafet seçeyim derken ben de pekiyi giyinmiş değildim, kalçalarıma yapışan dar deri pantolonum gerçekten de rahatsız ediciydi. Salondayken büyük ihtimalle herkes o tarafıma bakıp huzursuzluğumun artmasına sebep olacak ve bende olduğum yerde ezilip büzülecektim.
Biraz daha oyalanırsak beni parçalayan tek kişinin Soo olmayacağı gerçeğiyle uzun süre bakmaktan ezberlediğim tahta kapıyı üç kez tıklattım ve içerden onay sesinin gelmesini beklemeden salona girdim, zaten yeterince geç kalmıştık.
Tahmin ettiğim gibi tüm dikkatler giriş tarafına -bize- yöneltilmiş ve ortamdaki gergin atmosfer kuvvetini fazlasıyla arttırmıştı.
Sert bakışlar hala etkisini gösterirken küçük adımlarla salonun ortalarına doğru ilerleyecektik ki kürsüde duran adam sakince bize seslendi. "Bay Do, Bay Kim. Bu kadar geç gelmenizin sebebi nedir?"
Sınavda beklemediği yerden gelen soruyla harap olan öğrenci hangi duyguları yaşıyorsa o an bende aynılarını yaşıyordum. Mazeret uydurmayı akıl edememiş ve paldır küldür odaya dalmıştım. ''Şey... Uhm...
Birkaç önemli işimiz vardı da.'' Ellerimi önümde birleştirip kürsüdeki adamın büyük ihtimalle bir saat sürecek nutuğuna kendimi hazırladım. Bu tarz konuşmaları hiç sevmezdim fakat şuan ağzımı açmadan söylenilenleri dinlemek zorundaydım.''Pekâlâ, boş olan sandalyelerden birisine oturabilirsiniz.'' Elmacık kemikleri belirginleşip dudakları yukarıya kıvrıldığında kesinlikle ummadığım tepkiyi almıştım.
Bende başımı sallayarak karşılık verdiğimde Soo yanıma yaklaşıp etrafa bakınmaya başladı, görünüşe göre o da benim gibi boş sandalye arıyordu ancak sadece iki tane dolu olmayan yer vardı.
Fan ve Sehun'un yanı.
Bu görüntü sayesinde bile dişlerim birbirine baskı uygularken çenemi fazla sıktığımı fark ettim, eğer Sehun ile oturacak olursam ilerde neler olacağını bir tek Tanrı bilirdi.
Hemen Soo'ya dönüp o pisliğin yanında oturmasını emredecekken bir şey fark ettim, o yoktu.
Soo Yoktu.
Gözlerim hızla salonun kalabalığını tararken onu en son tahmin edeceğim yerde buldum.
Fan'ın yanında!
Benim ince düşünceli (!) arkadaşım Sehun'dan ne kadar çok nefret ettiğimi bilerek Fan'ın yanına oturmuş ve beni onunla bırakmıştı.
Merak ediyorum, acaba o saniyede kaç bin sinir hücrem harap oldu?Yavaştan yavaştan ellerim titremeye başlarken Sehun'un bana selam verdiğini gördüm, yanındaki yeri işaret edip sevecen bir şekilde gülümsüyordu fakat içinden geçirdiklerini az çok hayal edebiliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
☁ My Clothesline ☁
RandomÇamaşır ipimi berbat ettiğin için seni öldürürsem kaç yıl hapis yerim Oh Sehun? ★A XiuHun Story By Laychenn★ «Yaoi sevmeyenler okumasın lütfen.» ♥~23.06.2015~♥