I.

11 0 0
                                    

"Seneler boyunca zulme uğradılar, sırf kendileri gibi değiller diye. Onlar gibi sıradan olmadıkları için, bedenlerinde insanlara göre oldukça fazla çıkan tüyleri, uzayan tırnakları var diye. Bir insanın yapamayacağı türden becerileri var diye.

İnsan gibi sıradan değil diye.

İnsanoğlu kendi sahip olamadığı şeye olan kıskançlığından aynı kavimden türeyen bizlere zulüm etti. Ortalığı kan gölüne çevirdi, sırf bizim gibi olmadığı, bizim  kadar güçlü olmadığı için. Korktular bizden. Onların yaşamı için tehdit olarak algılandık. Zaman geçtikçe Dünya denilen evimizde barınamaz olduk, nefes alamıyor, özgürce gezemiyorduk.

Yaşayamıyorduk. Nefes almamıza bile katlanamadılar.

Dünya bizim evimizdi, bizi evimizden silmek istediler. Yaşamak en az onlar kadar bizim de hakkımızdı, bu hakkı elimizden koparmak istediler.

Kimisi ise kölesi olalım, düşmanlarına karşılık bir silah olalım istedi.

Hepsine karşı direndik, direndikçe kırıldık, kırıldıkça güçsüzleştik fakat umudumuzu hiç kaybetmedik."

"Viola!" Alt kattan bana seslenen o tanıdık sese cevap vermeyerek kucağımda okuduğum kitabımın satırlarına odaklandım.

Odamın penceresinin önündeki minderde oturmuş, sırtımı duvara yaslamıştım ve kaç kez okuduğumu artık bilmediğim kitabıma bakıyordum. Henüz küçük bir çocukken kucağıma bırakılan bir kitabın bende bir çok manası vardı.
Benim için bir yapboz, bulmaca, yol haritasıydı. Belki de bir kaçıştı benim için. İçinde bulunduğum ve kendimi ait hissetmediğim dünyada bir kaçış kapısıydı.

O kapıdan geçip, satırlarının içinde dolaştıkça sıkışmış ruhum ferahlıyordu.

Evet, ruhumun sıkıştığını hissediyordum. Daha doğrusu kendimin bir bilinmezliğe sıkışıp kaldığını ve oradan çıkmak için debelendiğimi. Bir yere aittim ama orasının şuan olduğum yer olup olmadığını düşünüyordum. Ama buraya ait değilsem nereye aittim?

İşte burada bu kitap devreye giriyordu. Henüz yazarının bile bilinmediği, bir ismi olmayan, sadece kırmızı ve siyah cildi olan kalın kitabım.

Annemin ona vermediğim cevap üzerine odama geldiğini anladım. Bir hışımla açılan kapımla derin bir nefes alarak, başımı kitabımdan kaldırıp, kapıda dikilen en az benim kadar bıkkın bakan anneme çevirdim.

Sarı perçemleri alnına düşmüş annem bir eli kapının kolunda, bir eli belinde bana bakıyordu.

"O kitabı sana verirken bunların başıma geleceğini ön görmeliydim." Diyerek kendi kendine hayıflandı.

Omuz silkip tatlı bir tebessümle anneme baktım. "Öngöremedin ama."

"Viola, tatlım o kitabı okumaya arabada devam edersin, artık toparlanman gerekiyor."

Viola isimli o kız bendim. Hayattaki yerini ve amacını sorgulayan, bulduğu hiçbir cevapla tatmin olmayan ve aslında bir cevapta bulamayan, on sekizine yeni girmiş bir genç kızdım. Evet o Viola benim. Sıkışmış, hayattaki amacını sorgulayan, 'ben bu hayata neden geldim?' diyen o kızdım.

Derin bir nefes aldım. "Aşağıda söylediğim gibi. Ben hiçbir yere gitmiyorum."

Annem omuzlarını düşürerek odama girip arkasından kapıyı kapattı. Bana doğru adım atmaya başladığında kitabımı kapatıp minderde yanıma koydum. Annem karşıma oturmuştu. Kitabımın kapağında duran elimin üzerine elini koyarak yumuşak tenimi nazikçe okşadı.

Winddark'ın SırlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin