| 4 |

43 4 4
                                    


sen örterken benimle kalbini, al aklım gibi hissimi.
al çünkü özlüyorum.

||

2013, 31 Aralık

"Jeongguk! Düzgün dursana."

"Ama çok güzel kokuyorsun."

Ay tepede dikilirken karlarla kaplanmış Seul manzarasına karşı sadece ikimiz vardık. Yanımızda Jeongguk'un babasından çaldığımız birkaç teneke bitmiş bira vardı. Soğuk havaya rağmen sımsıcak olan teniyle sarhoşluğunu ifşa ediyordu Jeongguk. Temas sevmemesine rağmen boynuma sokuldukça onun sayesinde ben de ısınıyordum. Yeni yıla girmemize iki saat kala gelmiştik buraya, tüm manzarayı ayaklar altına seren bir tepede oturuyorduk. Ve şimdi saatin on ikiye vurmasına dakikalar kalmıştı.

"Kim bilir ne kadar sarhoşsun. Nasıl geri götüreceğim ben seni ya..." Yüzünü avucumun içine aldım. Sıcacık ve alkol yüzünden kızarmış olan yanaklarını okşadım gülümseyerek. Ay ışığı yüzüne vurdukça parlayan gözlerinden alamıyordum bakışlarımı.

"Götürme. Kalalım burada." diye konuştu mırıltıyla. Ellerim soğuk olsa gerek, yanağına dokunduğum an irkilse de çekmemişti kendini geriye. Çok geçmeden ellerimi yüzünden çekip avuçlarına sakladı. Avcunun içine sıcak nefesini üfleyerek ısıtmaya çalıştı beni. "Buz tutmuşsun, olmaz ki böyle."

Çabası karşısında tebessümüm iyice yayılmıştı yüzüme. O kadar mutlu hissediyordum ki, yılbaşını kutlamayı çok sevsem bile zamanın durmasını istemiştim. O an o kadar güzeldi ki, unutulmaz kılmak istiyordum. "Jeongguk." demiştim bir anda ne diyeceğimi bile düşünmeden.

Yüzünü ellerimden kaldırınca kalp ritmimin hızlandığını hissettim. Aydan esinlenilmişçesine bembeyaz olan tenine kaydı bakışlarım, gece ile yarışacak kadar siyah olan saçlarını inceledim saniyeler içinde. Sabrımı sınamak istermiş gibi soğuktan kuruyan dudaklarını ıslattı diliyle. Sessiz kalmaya devam etmemle başını hafifçe yana eğdi. "Söyle."

"Söylemeyecektim bir şey." Yüzünü incelemeyi kestim bir anda. Jeongguk hala avucunda olan ellerimi sıktı hafifçe. Sessiz kıkırtısını duymamla alt dudağımı kemirdim.

"Adımı söylemek hoşuna gidiyor o zaman?"

Ellerimi çekip etrafıma bakındım sanki verebileceğim bir cevabı etrafta arıyormuşum gibi. Gereksiz ve abartı telaşıma gülen Jeongguk'a aldırmadım. Cebimden telefonumu çıkardım hızlıca. "Saat... Saat! Az kaldı."

Yalan söylemiyordum. İki dakikadan az kalmıştı. Telefonumu kenara koyup Jeongguk'a çevirdim bedenimi. Heyecanlı heyecanlı bir şeyler anlatmaya başladım. "3 yıldır bu anı bekliyordum. Sonunda beraber yılbaşı kutluyoruz! Eve dönmeden o tarçınlı kurabiyelerden tekrar alalım. Çok güzellerdi. Tariflerini de mi alsak, verirler mi ki? Bence verirler. Bu arada söylememek için direnmiştim ama hediye çekilişinde sen çıktın bana. Çok güzel bir şey aldım. Beni eve bırakacaksın değil mi? Bırakırsan hediyeyi bu gece verebilirim. Jeongguk, havai fişekler buradan net görünüyor mu gerçekten?"

Konudan konuya atlamamı bölerek çenemden tutarak yavaşça yüzümü karşımızdaki gökyüzüne çevirdi. "Görünüyor mu görünmüyor mu sen karar ver."

Bir anda havada patlayan havai fişeklerle karşılaşmıştım. Kapkara gök renklenmişti birden. Bu düşünce tebessüm ettirmişti beni. O kadar güzel görünüyorlardı ki, daha önce hiç bu kadar net bir şekilde havai fişek gördüğümü hatırlamıyordum. "Jeongguk, çok güzeller."

"Öyle." İstemsizce yanıma dönmemle Jeongguk'un havai fişekleri izlemek yerine bana odaklandığını fark etmiştim. Elimle karşıyı işaret ettim. "Neden izlemiyorsun? Sevmez misin?"

Sarhoşluğunun da etkisiyle bayık bakan gözleri yüzümün her bir noktasında dolaşmıştı. Zar zor yutkundum. Hiçbir şey yapmamasına rağmen yalnızca bakarak heyecanlandırmıştı beni. "Yerimde olsaydın havai fişeklerden daha büyüleyici göründüğünü fark ederdin."

Ani iltifatıyla ne yapacağımı şaşırmıştım. Benim aksime oldukça rahattı. Boynuna doladığı atkısını çıkardı zahmetsizce. Atkıyı bana doğru uzatıp ensemden öne doğru uzattı. Atkının iki ucundan da tutarak hafifçe çekti kendine, bu sayede ben de yaklaşmıştım ona.

"Sarhoş muyum ben?"

"Ne?"

"Sarhoş muyum?"

"Öylesin sanırım."

"O zaman bunun sorumluluğunu sarhoşluğuma yükleyebilir miyim?"

"Neyin?"

"Bunun."

Atkıyı iyice kendine çekti. Saniyeler içerisinde aramızdaki tüm mesafeyi kapatmıştı. Burun buruna gelmemizle şaşkınlıkla kalakalmıştım. Hareketsizliğimi fırsat bilerek dudaklarını benimkilerle birleştirdi bir anda.

Hamlesiyle kaskatı kesilmişti bedenim. Çok beklemeden geri çekti dudaklarını. Fakat bu anı hızlıca bitirmeye niyetli değil gibiydi. Art arda birkaç kez öptü beni karşılık beklermişcesine. Benim tepkisizliğimle pes edecekken bu sefer ben öpmüştüm onu. Yabancı ama aynı zamanda çok tanıdık bir his kapladı içimi. Benden cesaret alan Jeongguk atkıyı bir kenara bıraktı. Ensemden tutup beni sanki yapabilirmiş gibi daha da çekmişti kendine. Hızla inip kalkan göğsüm onunkiyle çarpıştı. Az önce nefesiyle ısıttığı ellerimi yanaklarına yerleştirmiştim. Jeongguk uzun zamandır bu anı bekliyormuş gibi ihtiyaçla öpüyordu beni. Ben de farksızdım ondan. Beceriksizce emdiğim dudakları o kadar uzun zamandır arzuluyordum ki, anlatamazdım.

O gece ne kadar süre öpüşmüştük bilmiyordum. Fakat hayatımın en uzun ve en güzel dakikalarını geçirmiş gibi hissetmiştim. Belki de sadece his değildi bu, gerçekti.

Dudaklarımı geri çekerken isteksizdim. Ancak biraz daha devam edersek dudaklarım ciddi manada şişecekti. Nefesimi kontrol edememiştim bir süre. Kendime gelmem zaman almıştı. Jeongguk'tan tarafa dönmeye korkuyordum. Parmaklarım yaşananların gerçekliğini sorgular gibi dudaklarımda gezdi. Islaktı. Fakat benim yüzümden değildi.

Jeongguk bir yerden sonra üşüdüğümü fark edip beni oturduğumuz yerden kaldırmıştı. Beni öpmek için kullandığı atkıyı boynuma sardı. Cebindeki araba anahtarını çıkarıp birkaç adım ötemizde duran arabasının kilidini açtı. Elimden tutup beni arabaya götürmüş, kapıyı açarak binmemi sağlamıştı. Benim yerime kemerimi takarken dünyadaki en özel insan olduğumu hissediyordum. Jeongguk benimle ilgileniyordu çünkü. Benimle ilgileniyordu ve az önce öpmüştü beni.

Yan koltuğa geçip arabayı çalıştırdı. İlk işi klimayı sıcağa ayarlayıp çalıştırmak olmuştu. Vitesi değiştirerek arabayı öylesine park ettiği yerden çıkarırken bozmuştum sessizliği. "Jeongguk nasıl süreceksin arabayı? Sarhoşsun."

Dinlemedi beni. Arabayı yola çıkarıp oldukça rahat bir şekilde sürmeye başladı. Üstelik düzgün de sürüyordu. "Jeongguk?"

Gözlerini yoldan ayırmadan gülümsedi. "Evet, çok sarhoşum."

||

Eve varmadan önce bahsettiğim tarçınlı kurabiyelerden almıştı bana. Arabayı evimin önünde durdurduğunda arkasındaki koltuğa yaslanıp başını bana çevirdi. Kucağımdaki kurabiye dolu kutudan bir tane alıp ona uzatınca güldü.  "Almayacağım, senin için satın aldım onları. Bitir hepsini." dedi. "Beğendin mi havai fişekleri?"

Tebessüm ettim. Kurabiyeyi geri kutuya koyarken başımı salladım aşağı yukarı. Tam o an aklıma aldığım hediye gelmişti. "Jeongguk! Hediyeni unutuyordum az kalsın. Bekle burada." Arabadan inmek için yeltenmişken bileğimden yakaladı.

"Ben bugün hediyemi aldım zaten. Bu hediyeyi sonra verirsin. Hadi, dön artık eve. Geç oldu."

||

yasanir mi amk
yasanmaz

misguided | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin