---
Felix’in boğazında bir düğüm vardı, her nefes alışında geçmişin acısı yeniden canlanıyordu. O kasaba… o unutulmaz anılar, şimdi tekrar karşısındaydı. Gözleri uzaklara takılı kalırken, birkaç metre ötede tanıdık bir figür gördü. O an, kalbinde bir şeyler parçalandı.
Bir çocuk. Kirli beyaz bir gömlek giymiş, saçları dağınık ve gözleri acı doluydu. O çocuk Felix’ti. Bu, çocukluğunun en karanlık anlarından biriydi. Ailesinin onu terk ettiği gün. Felix, o an her şeyi yeniden yaşıyor gibiydi.
Ama bu sefer bir fark vardı.
Hyunjin de oradaydı. Çökmüş dizlerinin üzerine, başını avuçlarının içine gömmüş halde titriyordu. Gözleri kısık, zihnindeki karanlık düşünceler onun etrafını sarmıştı. Ancak Hyunjin’in Felix için başka bir anlamı vardı. Geçmişte, Felix’i en derinden yaralayan kişi sadece ailesi değildi.
Hyunjin’di.
Yıllar önce, ikisi en yakın arkadaştı. Ancak bir olay her şeyi değiştirmişti. Hyunjin, Felix’e sırtını dönmüş, onu yalnız bırakmıştı. Felix o günü unutamıyordu. Hyunjin’in onu sınıfın ortasında herkesin önünde aşağıladığı, güldüğü ve yalnız bıraktığı o an, Felix’in içindeki güveni tamamen yok etmişti. Ailesinin terk edişi yetmezmiş gibi, en yakın arkadaşının ihaneti de onu yıkmıştı.
Felix, Hyunjin’e bakarken, eski yaralar tekrar kanamaya başlamıştı. “Neden... neden şimdi buradayız?” diye fısıldadı. İçinde hem öfke hem de çaresizlik vardı. Hyunjin ile yüzleşmek mi istiyordu, yoksa onu affetmeye hazır mıydı?
Hyunjin’in gözlerinden yaşlar süzülüyordu. O da geçmişiyle yüzleşmek zorundaydı, ama Felix’e bakamıyordu bile. Çünkü o zamanlar ne yaptığını çok iyi biliyordu. O, Felix’i yalnız bırakmıştı. Ona en çok ihtiyacı olduğu anda sırtını dönmüştü.
“Felix... o zamanlar gençtim, aptaldım,” dedi Hyunjin, sesi çatallaşmıştı. Gözlerini hâlâ Felix’e çeviremiyordu. "Ama bu kadarını istememiştim. O an… seni o kadar kıracağımı bilmiyordum."
Felix, derin bir nefes aldı. “Bilmiyordun mu? Ben senin en yakın arkadaşındım, Hyunjin. Bana bunu nasıl yapabildin?” Sesi kesik kesikti. Her kelimesi daha da boğucu hale geliyordu.
Hyunjin, şimdi daha fazla susamazdı. O an, yıllar boyunca içinde sakladığı bir gerçeği söyledi: “Çünkü seni kıskanıyordum, Felix. Herkes seni seviyordu. Sen... güçlüydün. Ben ise kaybolmuştum.”
Felix, bu sözlerle birlikte bir adım geri attı. O an tüm çocukluk anıları gözlerinin önünde tekrar canlanırken, içindeki karmaşa daha da büyüyordu. Kendisini yıllarca korumasız hissettiren kişi, şimdi karşısında pişmanlıkla dolu bir şekilde duruyordu.
Ama Felix affetmeye hazır mıydı? Yoksa geçmişin yaraları her zaman olduğu gibi yeniden kanamaya mı devam edecekti?
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman yolcuğundaki iki kayıp ruh
FanfictionFelix ve hyunjin bir fotoğraf makiması ile fotoğraf çekinmek istemişlerdi ama fotoraf makinasını onları acı geçmişlerine götürebileceğini nereden bilsinler