Goodbye, blonde dirty penguin

2.3K 150 70
                                    

Mavi perdemin arasından sızan gün ışığı yüzüme vurarak beni zorla uyandırdığında hiçte mutlu değildim. Hayata geldiğim andan beri mutlu değildim ya zaten.

Başlı başına mutsuz ve hissiz bir kızdım. Gerek olmadıkça sahte gülücüklerimi sarf etmezdim. Gerçekten gülümsediğim zaman ise hiç olmamıştı.

Başıma bir çok şey gelmişti. Bir çok şey yaşamıştım. Ve kendimden nefret ediyordum.

İnsanların bir ucubeymişim gibi bakmasından, beni konuşmaya zorlamalarından ve her fırsatta düzeleceğimi, her şeyin geçeceğini söylemelerinden nefret ediyordum.

Hiç bir şey geçmeyecekti.

Annem, beni doğururken ölmüştü. Hayata karşı ilk yenilgimi o zaman almıştım. Tanrı, annemi benden alarak beni daha da güçsüz kılmıştı.

Babam benimle ne yapacağını bilemez bir halde eve dönmüş ve bakmak için elinden geleni yapmıştı. Yani bana öyle diyordu. Her gece bana anlattığı kendi hikayelerinden bunları biliyordum.

Daha sonra büyükannem Diana da babama yardımda bulunmak için İrlanda'dan, Avusturalya'ya yanımıza taşınmıştı. Her şey beni daha da iyileştirmek içindi. Fakat boşunaydı.

Bebekken hiç sesim çıkmazmış. Komşuların bebekleri tüm sokakta seslerini uğuldatırken ben, sessizce gözyaşı dökermişim. Bu davranış bir bebek içinne kadar tuhaf olsa da babam, böyle bir özelliğin annemde de olduğunu hatırlayarak bir şey yapmamış. Fakat 2 yaşına geldiğimde ise her şey daha da karmaşık bir hala bürünmüş.

Yaşıtlarım "babba, anne, ayıktım" tarzı kelimeleri kullanırken ben, tek bir hıçkırık sesi bile çıkarmamışım. Her seferinde sessizce gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmüş ve sessizce ağlamama devam etmişim.

Babam beni doktora götürdüğünde ise acı gerçek ortaya çıkmış.

Konuşma yetisi Tanrı tarafından elinden alınmış bir dilsizdim.

Aslında bu dilsizliğim ilk doğdum an ağlamamamdan da anlaşılabilirmiş, anlaşılmışta. Doktorlar beni annemin karnından aldıklarında ne ağlamış ne ses çıkartmışım. Buna şaşıran hemşireler ve doktorlar ölü doğduğumu ve annemle beraber beni de kaybettiklerini sanmışlar. Fakat gözlerimi açışım ve küveze konulduğumda bir hemşirenin parmağını tutmam, ölmediğimin kanıtı göstermiş.

Doktorlar bunu babama açıklamaya çalışmış, fakat babam annemin ölümünü kaldıramadığından ve kendinde olmadığından hiç bir şey anlamamış. Bu yüzden 2 yaşıma kadar dilsiz bir zavallı olduğumu kimse anlamamış.

Babam bunu öğrendikten sonra bir sürü doktora baş vurmuş ama hiç biri beni iyileştirememiş.

Bu lanet beni doğuştan beri takip ediyordu. Bir an da kurtulmam beklenemezdi.

Hayatımın çoğunu eğitim merkezleri, hastaneler ve kişisel gelişim kurslarında geçirmiştim. Yanımd ki tek bağımlı olduğum kağıtlarım ve kalemlerimle.

Beden dilini kullanmaktan nefret ediyordum. Acizliğimi daha da çekilmez bir hale sokuyordu ve beni en dibe batırıyordu. Oysa ki ben, kağıtlarımla ve kalemlerimle mutluydum. Yazıyordum ve kendimi bir şeylerle uğraşırken bulmak beni iyi hissettiriyordu ama gülümsetemiyordu.

Hızla yatağımda doğrularak gözlerimi ovuşturdum. Yarım bıraktığım yazımı tamamlamalıydım. 3 günüm vardı. Ve her an odamın kapısını aptal Robert açabilirdi. Ona yakalanmamak ise en büyük çabamdı. O yakalarsa eğer planlarım suya düşerdi.

Üstümde ki çarşafı ayaklarımla ittirerek kalktım. Hızla çalışma masama oturdum ve mavi kaplı defterimin kilidini açtım. Yarım kalan yazıma ve gözyaşlarımla ıslanan sayfalara baktım. Satırlarda ki kelimelerin üstüne düşmüş, mürekkebi akıtmıştı. Ama sorun değildi. O beni anlardı.

Nymph ● Hemmings (ONESHOT)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin