12.10.2024 | 22.58
Sarayda ki insanlar aralarında fısıldaşarak veliaht prensin dedikodusunu yapıyor, onu ayıplayıp duruyordu. Bu ise genç çocuğun gram umurunda değildi. Nihayetinde öğretmeni Hoseok tarafından yetiştiriliyor, onun ilke ve inkılaplarına güveniyordu.
Saray da bu denli yaygara kopmasının nedeni; genç çocuğun babası olan kral hazretlerine nutuk çekmesiydi. Nasıl olur da yeni yetme bir prens, alemlerin kralına nutuk çekerek onu bu denli aşağılardı? Hem de insanların için de!
Sonuç olarak genç veliaht prens şu an zindandaydı. Fakat ne insanların hakkında ki söylemleri, ne de bulunduğu durum umurundaydı. Çünkü ne kadar genç olursa olsun bu zindan da ömür boyu kalmayacağını gayet iyi biliyordu. Babasının bu şekilde yalnızca gözünü korkutmaya çalıştığını biliyordu. Bu yüzden soğuk zindan da kalmak ona pek koymuyordu.
Zindanın kapıları açıldığında elinde meşale tutan bir adam çıka geldi. Işıktan dolayı gözleri kamaşan çocuk gelen kişiyi çıkarmaya çalıştı fakat göremiyordu. Bu kişi tehlikeli biri miydi? Yoksa tanıdığı biri mi?
•••
Günümüz.
Bugün hava oldukça kasvetli görünüyordu. Tarla da çalışan babama yardım edip, yağmur yağmadan önce tohumları etmeliydik. Eskimiş ve bir beden ayağıma küçük gelen botlarımı giyip, içine su kaçmaması için ufak çuvallara geçirip iple sıkıca bileklerimi bağladım. Artık hazır olduğumda koşarak babama yardıma gittim. Oldukça yaşlı olmasına rağmen gayet dinçti. Nihayetinde gençliğini çalışarak geçirdiği için yaşlılığı onun tembellik etmesi için yeterli bir sebep oluşturmuyordu.
"Babacığım!" Neşeyle şakıyıp babamın sırtına atladım. Başta afallasa da güçlü kuvvetli kolları ile bacaklarımdan kavrayıp beni sırtına aldı. "Ah, Jungkook. Kazık kadar oldun, hâlâ sırtımda gezdiriyorum seni." Burnumu kıvırıp gayet şımarıkça bir cevap verdim. "Sen değil miydin 'bir oğlum olsun, sağlıklı doğsun onu her gün sırtımda taşıyacağım' diyen!"
Babam köşeye sıkışmıştı. Çünkü dediklerim doğruydu. Annemle 20 yıllık evliliklerinden sonra zar zor dünyaya gelip doğmuşum. Tabii doğumumdan 12 sene sonra fırtınalı bir kış gününde kurtlara yem olmuştu zavallı annem.
Babamın sırtından inip yere bırakmış olduğu tohum kesesini alıp tarlanın diğer ucuna gidip tohumları ekmeye başladım. Tarla dediğime de bakmayın. Kasabada ki çarşı da sebzeler pahalı olduğu için küçük bahçemizi tarla yapmıştık. Kısa sürede ektiğim tohumlarla derin bir nefes bırakıp ellerimi çırptım. Tam o an da çakan şimşekle yerimde sıçrayıp babama doğru koştum. "Ay, babacığıım!"
Babam gözlerini devirip sarıldığım kolunu çekmeyip, diğer eliyle saçlarımı okşadı. "Bu kadar korkak olma, Jungkook. Sadece gök gürültüsü."
Huysuzlanıp babamın sıcak göğsüne sokuldum. Var mı baba gibisi? Yok yok yok! "Çok şımarıksın" diyerek yanağımı sıktığında kıkırdamıştım. "Hadi yağmur bastırmadan içeri girelim. Hasta olacaksın." Babam ilgili ilgili konuşurken ben de boncuk boncuk gözlerle onu izliyordum. Başımı sallayıp hoplaya zıplaya eve girdim.
İçeri geçtiğimizde botlarımdan kurtulup babama sabah topladığım kahve çekirdeklerinden bir fincan kahve yapıp önüne koydum. Ben ona bu şekilde hizmet ederken o ise gururla beni izleyip ufuklara dalıyordu. Aslında yaptığım hiç bir şeydi. Fakat o benimle gurur duymak için yaptığım her şeyden bir bahane arıyordu.
Gecenin karanlığında çakan şimşeklerin ardı arkası kesilmezken gözlerimi aralayıp uyuduğum yataktan kalktım. Babam hemen yanımda uyuyordu. Bütün gün çok yorulduğu için uykusunda horluyordu. Sessizce kıkırdayıp pencereye doğru adımlayıp dışarıyı izledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baphomet | Tk.
Fanfictionİblislerin kuşattığı kasaba da hayatta kalmaya çalışan Jungkookun son hatırası, boynuzlu bir adamın kendisini kurtarmaya gelişiydi.